İzzeddin Yıldırım’ın Biyografisi

🕒 03.09.2024 14:31 👁️ 299 görüntülenme ❤️ 13 beğeni

İzzeddin Yıldırım’ın Biyografisi
İzzeddin Yıldırım’ın Biyografisi

İzzeddin Yıldırım’ın Biyografisi
      Ağrı’nın Patnos ilçesinin Kızılkaya köyünde Tahir ismindeki saygın bir baba ile Zeynep adındaki muhterem bir anneden 1946 senesinde doğmuştur. Sekiz erkek ve bir kız olmak üzere toplam dokuz kardeştir. İlk Kur’an öğrenimini imam olan babasından alan İzzeddin Yıldırım, İlkokulu köyünde tamamlar. On üç yaşında iken babasını kaybeder. Gerek babasının imam olmasından gerekse kendisinde bulunan ilim merakından ve medreselere duyduğu ilgiden dolayı medrese tahsiline başlar. Yıllar sürecek olan bu tahsilde ilden ile, ilçeden ilçeye dolaşarak hem Arapça dilinde hem de dini eğitimde iyi bir seviye yakalar. Bu tahsili esnasında 1961 senesinde Risale-i Nur eserleriyle tanışır ve askerliğe kadar Nur Medreselerinde kalarak bu eserleri okuyup inceler.
      Askerlikten döndükten sonra belli bir süre Nur talebesi olan Tahiri Ağabey’in yanında kalır. Eskiden beri Nur Talebeleri arasında gelenekleşen Urfa mevlid proğramına katılır. Geldiği Urfa Mevlidinde orada bulunan Bayram Yüksel ağabeyin teklifi üzerine Urfa’da kalarak hizmetlerine devam eder. Belli bir süreden sonra Gaziantep iline gider. Gaziantep’te iken Mustafa Sungur Ağabey’in kendisinin Çorum iline gitmesi ve oradaki hizmetleri yürütmesini istemesi üzerine Çorum’a gider. 1968 senesinden 1972 senesine kadar Çorum’da kalarak hizmetlerini sürdürür. 1972 yılında izin alarak memleketini ziyaret eden İzzeddin Yıldırım, dönüşte Ankara’da bulunan Bayram Yüksel Ağabey’e uğrar. Bayram Yüksel Ağabey, çok sayıdaki öğrenciye ev sahipliği yapmasından dolayı Eskişehir’e gitmesini ister. Aşk ve şevk içinde hizmetlerini sürdüren İzzeddin Yıldırım için nerede olduğu ve nereye gittiği önemli değildir. Ağabeylerine saygıda kusur etmeyen İzzeddin Yıldırım, kendisine neresi işaret edilirse sorgusuz ve sualsiz teslimiyet içinde yerine getirir. Bir insanın dünya ile alakası yalnız eline aldığı çantası ise, fedakarlık ve gayrette sınır tanımaz. O da fedakarlıkta sınır tanımayanların kervanına katılanlardan bir nefer idi. Eskişehir’e gitmeden önce Çorum’lu ders arkadaşlarıyla helalleştikten sonra eşyalarını toparlayarak eline aldığı çantası ile Eskişehir’e gitmek üzere oradan ayrılır.
     1972 yılının kışında Eskişehir’e gelir. Kış çok sert geçse de kendine şiar edindiği sabır, sebat ve metanet ilkeleri gereği güçlü bir motivasyon içinde hizmetlerine devam eder. Gittiği yerde Nur derslerine ilgi yüksek ve hergün farklı gruplar için planlanan derslere devam edilmektedir. Her yerde olduğu gibi Eskişehirli Nur talebeleri de İzzeddin Yıldırım’ı bağırlarına basmıs ve çok sevmişler. İttifak ve dayanışma içinde hizmetlerinde seferber olmuşlardır.
Eskişehir’deki hizmetlerinin yanında, bazen il dışına da çıkarak uygun gördüğü zamanlarda, uygun gördüğü arkadaşlarıyle çevre il ve ilçelerde bulunan tanıdıklarını ziyaret eder, bu vesile ile bir araya gelerek dersler yapar ve hizmetlerine fütursuz devam etmektedir. İzzeddin Yıldırım’ın en belirgin özelliklerinden bir tanesi de vefakarlığıdır. Taşıdığı vefa duygusu gereği ziyaretleri esnasında uğramış olduğu yerde eğer bir dostu yada bir vesile ile tanıştığı biri bulunuyorsa muhakkak surette kendisini ziyaret eder, selam verir ve kendisini hoşnut ederdi. Hayatındaki çok vefa örneklerinden biri olan ve Medrese-i Yusufiye ile tanışması açısından hizmetlerinde önemli bir yer edinen 1973 yılında Eskişehir’de iken  Kütahya’nın Simav ilçesine yaptığı ziyaretidir. Simav’a giderek arkadaşlarıyla görüşerek derslerini yaptıktan sonra Eskişehir’de tanıştığı İsmail Damar isimli arkadaşının Manisa’nın Demirci İmam Hatip Lisesi Müdürü olduğunu öğrenir. Simav’daki bir kısım arkadaşları da yanına alarak ziyaretine gider. O gece orada kalarak  derslerini de yaparak vakitlerini geçirir. Sonraki gün Eskişehir’e döner. Ancak Demirci Savcısı, o gece derse iştirak eden Simav ve beraberinde gelen Demirci’li tüm katılımcıları 163. maddeden tutuklatır. İzzeddin Yıldırım da bu vesile ile yoldaşı Osman USLU ile birlikte 3,5 ay hapis yatmış olur.(1) O yılın yazını Medrese-i Yusufiyede geçirerek okuma kampına dönüştürmüş, iyi bir motivasyon ve enerji depolamıştır.
      İzzeddin Yıldırım’ın Eskişehir’de bulunduğu bu seneler; Nurculuk serüveninde Bediüzzaman’ın belirlediği istikametten inhirafların yaşanmaya başlandığı, birilerinin adeta direksiyona geçerek muktedir kuvvetler doğrultusunda ve Bediüzzaman’ın öğütlerine rağmen nurcuları hizaya çekmeye çalıştığı, aralarındaki anlayış farklılıklarının işletilerek ihtilafların körüklendiği, hatta Risale-i Nurlarda tahrifatlar yapılarak kendi öngörülerinde bir anlayışın gelişmesine teşebbüsün başladığı senelerdir. 1973 yılı içinde Risale-i Nur Talebelerinden Molla Muhammmed Zahid Malazgirdi’nin Bediüzzaman’ın eski eserlerinden ders yapmaları dolayısı ile “Kürtçülük” damgası ile yaftalanarak bir kısım arkadaşları ile dışlandıkları senedir. İzzeddin Yıldırım, bu hadiseyi duyduğunda çok üzülür. Molla Zahid bu hadiseden sonra, Bulanık’ta medreseye kapanarak Risalelerin Arapça ve Kürtçe tercümelerine odaklanır. Ta 1980 yılında Lübnan’a hicret ederek vefatına kadar orada yurdundan uzak bir çeşit sürgün hayatı yaşar. Molla Zahid’in yayınlanmamış olan otobiyorafisinde:  “Cenab-ı Hak fırsat verdi, her şeyi bıraktım ve Risale-i Nur’un hizmetine girdim. Cenab-ı Hak nasip etti. 1975’te Teşrin-i evvel ayı, çarşamba günü Risale-i Nur’u Arap ve Kürt diline tercüme etmeye başladım. 1980 yılının sonunda Lübnan’a geldim....Cenab-ı Hakkın ihsan ve keremiyle 1990’da Risale tercümelerinin düzeltme ve yazımını tamamladım...İki yıl sonra da Beriya İlyas/köyüne yerleştim. Allah’ın yardımıyla Risale-i Nur Külliyatı’nın Kürtçe tercümelerinin yazımını orada tamamladım.”(2) diyerek burada dışlanmasına sebep olan çalışmalarının sürecini aktarmaktadır. Böyle paha biçilmez bir değerin heba edilmesi ve yaftalanması İzzeddin Yıldırım’ı derinden üzmüş ve insanların itibarsızlaştırılması ve ötekileştirilerek dışlanması hususunda taaccüp ve hayretlerini gizlememiştir.
     Yine bu dönemin çok söylem ve eylemi ile gün yüzüne çıkan inhiraflar ile Nur talebeleri arasındaki görüş farklılıkları aşikar bir vaziyete bürünmüştür. “Şeriat aleme gelmiş. Ta istibdadı ve tahakkümü mahvetsin”(3) diyen ve Haktan ayrılmadığından dolayı ömrünün sonuna  kadar kendisine her türlü haksızlığın, zahmet ve meşakkatin reva görüldüğü Bediüzzaman’ın takipçileri istibdatçıların yanında saf tutarak rejimin destekçileri olma yarışına girmiş görünümü vermektedir. Kendileri gibi düşünmeyenlere de yaftalamalar başlamıştır. Durumuna göre, kimisine Kürtçü, kimisine Selametçi, kimisine tarikatçı denilerek itibar su-i kastlarına başlanılmıştı. Yapıştırılacak bir yafta olmasa bile “enaniyetli” diyerek dışlandıkları senelerdir. Meşakkatli ve hayatı zorlaştıran bir imtihanın yıllarıdır.
     Hizmetlerine can siperane devam eden İzzeddin Yıldırım, 12 Eylül 1980 darbesinin gerçekleşmesi üzerine “Nurculuktan” aranır. Arkadaşlarının ısrarları üzerine yurt dışına çıkar. Suudi Arabistan’a geçerek Hac mevsimine kadar orada kalır. Bilahere Mısır/Kahire’ye geçer. Orada Ezher Üniversitesinin “Dirase Hassa”ya kayıt yaptırarak resmi talebe statüsü alarak orada oturma izni alır. Arapça medreselerindeki tahsil yıllarında bıraktığı ve özlemini duyduğu derslerine geri döner. Boş durmayarak yoğun  çalışmaya başlar. Bir yıla yakın Mısır’da kaldıktan sonra memleketine geri dönmek ister. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra 1981 yılının Nisan ayında yurttan ayrılan İzzeddin Yıldırım, 1982 yılının sonunda  dönüş yapar. Sevdikleri ile dolu Eskişehir hizmetlerine geri döner. Ancak, bulunduğu camiada bir inhirafa daha şahitlik eder. Yürürlükteki askeri anyasanın yüzde doksan iki ile kabul edilmesi ve camiadan bir kısmın bu anayasaya “icma-ı ümmettir” demeleri yaşanmış üzüntülerine bir yenisini eklemiştir. İzzeddin Yıldırım; bu durumları hassasiyetle takip etmiş ve kendisi ile aynı duygu ve düşünceleri paylaşan arkadaşlarıyla birlikte tavizsizliğini bozmayarak Üstad kabul ettiği Bediüzzaman’ın mücadelesi ve Risale-i Nur metinlerinin rehberliğinde Hak ve Hakikat yolunda hizmetlerine devam etmiştir. İzzeddin Yıldırım halen Eskişehir ilinde hizmetlerine devam etmektedir.
     1990 tarihinde bir kısım arkadaşları ile birlikte Zehra Eğitim ve Kültür Vakfını kurarak kurumsallaşma yolunda önemli bir adım atmıştır. 1991 yılında ise kurulan vakfın merkezi İstanbul’a taşınmıştır. Akabinde hizmetlerin yoğunlaştığı illerde vakıf şubeleri açılarak Türkiye genelinde konferans, panel ve senpozyumların yapılması suretiyle halkla bütünleşme çalışmaları programlanmış, üyeleri için hizmet içi eğitimleri başlatılarak planlamalar yapılmış ve tüm üyelerinin gelişimine katkı sağlamıştır. Türkiye genelinde hayatını vakfettiği eğitim hizmetleri  ve öğrencilere sahip çıkılması adına yurtlar açılması ve üniversiteye hazırlık kurslarının açılmasına ön ayak olmuştur. 1992 yılında Nubihar isimli Kürtçe dergi ile 1993 yılı Ocak ayında çıkartılan Yeni Zemin dergileriyle hedeflenen kitlelere ulaşmayı başarmıştır. Her iki dergide de Türkiye’nin can alıcı meseleleri hakkında araştırma dosyaları açarak çözüm amaçlı fikirler üretilmiş ve bu fikirlerin  kamuoyunda ve demokratik zeminlerde konuşulmasına katkı sunmuştur. Nubihar Dergisi halen de devam etmekte ve Kürtçe çıkan en uzun soluklu dergi olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca 2014 tarihinde çıkan Kürtçe Nubihar akademik(Na) uluslararası referans dergisi de kendi alanında önemli bir görev üstlenerek ilerlemektedir. Nubihar Yayıncılığın bugüne dek çıkarttığı Beşyüz’ü aşkın kitabın da sağladığı yarar ve kazanım ortadadır. İzzeddin Yıldırım’ın eğitim, edebiyat ve kültür alanında vesile olduğu bu hizmetler ayrıca kiymet ve değerini ortaya koymakta ve toplum adına yararlılığını göstermektedir.
      Sırf lillah için ve bu memleketin evlatlarının selameti için evlenmek de dahil tüm dünyevi rahatlık, lezzet ve menfaatini düşünmeyip yeri geldiğinde elinin tersi ile iten bu islam ve vatan evladının Eğitim, Sosyal ve Kültürel alanda toplumda bir ivme yakalaması ve halk nezninde sevilip karşılık bulması, cansiperane olan bu çalışmaları, hizmetlerdeki tavizsizliği, istikametten ödün vermeyen yapısı ve çıkar gütmeyen karakteri birilerinin hesabını bozmuş olmalı ki, kendisinin varlığı o karanlık mahfillere ağır geldi. O derin mahfillerin taşeronluğunu alan karanlık güçlerin eliyle 29 Aralık 1999 tarihinde evinden alınarak kaçırılan İzzeddin Yıldırım’ın, 28 Ocak 2000 günü ise, şehid edildiğine dair haberi alındı. İzzeddin Yıldırım’ın şahsında asıl hedef alınan, fikir ve düşüncesiydi. Alimin ölümü, alemin ölümüdür. Bu eylemin planlayıcıları ile uygulayıcılarını Kahhar-ı Zülcelal’in adaletine havale ediyoruz.
İzzeddin Yıldırım’ın Misyonu ve İlkeleri
     1-Üstadın ideali ve 55 yıl Risalelere çalıştığı gibi kendisine de önem verdiği Medreset-üz-Zehra projesinin gerçekleştirilmesini kendisine hedef edinmiştir. Bir bakıma onun hayatı Medreset-üz-zehra idealine sunulmuş bir ömürdür. Bununla da; İslam kardeşliğinin tesisi, akıl ile kalbin, medrese ve fen ilimlerinin mezci ile yeni bir nesil yetiştirip mevcutları dönüştürmek suretiyle memleketin zeki ve yoksul evlatları ile ulemasına sahiplik etmeyi amaçlamıştır.
     2-Risale-i Nurları ve Bediüzzaman’ın hayatını referans alır. Kendi ifadesiyle; ”Biz şükretmeliyiz ki, bu çetrefilli yolda Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi gibi bir kaynağa tutunduk. Bir metin ve bir tecrübeye birlikte sırtını veren meşrepler çok azdır. Biz Risale-i Nur gibi ilmin tüm boyutlarında deruni olan, Tevhit, Risalet, İbadet, Haşir ve Adalet’ten mürekkep bir metin ile; mücadele ve tebliğden müteşekkil bir hayata sahip Bediüzzaman gibi bir şahsın tecrübesiyle önümüzü aydınlatıyoruz. Hizmetimizin ilmi yönünü Kur’an-ı Kerim’den süzülmüş olan Risale-i Nur külliyatından; fikri/siyasi yönünü Hz. Peygamberin (S.A.V.) bu çağdaki varisi olan Bediüzzaman’dan (R.A) alıyoruz.“(4)
      Bu doğrultuda da;
      a-Risale-i Nurların ve Bediüzzaman’ın aslına sadık kalarak üstadın koyduğu prensipleri tahrif ve tebdil etmeden riayet etmiştir. Tahrifatların önüne geçmek için de “Zehra Yayınevi”ni kurmuştur.
      b-“Risale-i Nur Hareketi, iman ilkelerinin hayata aktarılmasıyla tamamen bir İslam toplumunu meydana getirecek köklü bir inkılap hareketidir. Yoksa sadece manasız bir kültür hareketi değildir.”(5) demek suretiyle hayatıyla göstermiştir.
      c--Risale-i Nur ve üstadı rehber edinen İzzeddin Yıldırım; Hak ve hukuktan ayrılmamış, “Elhakku Ya’lu vela Yü’la aleyh ” prensibini düstur ittihaz etmiş ve çıkar için ne kimsenin yanında ne de karşısında olmuştur. Bunu şehadeti ile de ispat etmiştir. Tavizsiz yaşantısının bir gereği olarak İçinde bulunduğu camiayı, yönlendirmelere maruz bırakabilecek tüm ilişkilere kapalı tutarak herhangi bir fayda gelecek veya maslahat var diye doğru bildiği çizgiden sapma göstermemiştir. Keyfiyeti, samimiyeti, muhlisiyeti kaybettirecek her türlü yaklaşımdan uzak durarak şu iki sözüyle tarihe not düşmüştür:
       I-”Camiamızın tüm mal varlığına el konulsa ve çok ağır bedeller dayatılsa bile bu davadan taviz verenlere hakkımı helal etmem. Cesur davranmak ve hiçbir şeyden korkmamak şiarımız olmalıdır.”diyordu.(6)
      II-(28 Şubat sürecinde cemaatlerin içine düştüğü durum ile ilgili olarak) “Cemaatler, varlık nedenleri olan hakikat ve değerleri korumak yerine kendi cemaat menfaatlerini korumaya çalıştılar. Vesilelere dava gibi sarıldılar.” demiştir.(7)
      3-Bediüzzaman’ın  beyan etmiş olduğu “Evet, ben neseben ve hayatça avam tabakasındanım. Ve meşreben ve fikren, müsavat-ı hukuk mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı adaletle, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tamme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.”(8) hakikatinin somut, yaşayan bir örneği olmuştur.
      a-İzzettin Yıldırım; Üstadın vefatından sonra politize olan Risale-i Nur hareketinde Türkçü, devletçi ve milliyetçi çizgiden ayrılarak gerçek bir ümmet anlayışını merkeze alan yeni bir hareketi başlatıyor. Onun fikir ve mücadele geçmişinde muktedirlerin çizdiği şablonlar yoktur. Bu sebeple de hiçbir hegemonik yapının baskı vasıtalarına dâhil olmayan “Zehra” gibi özgün bir ekolün kurucularından olmuştur.
       b-Statükodan yana merkez güçlerle,  değişimden yana olan güçlerin çatışmasında değişimden yanadır. Değişim ve dönüşüm talepleri onu “muhalif” bir insan konumuna getirmişti. Sistemin aksayan yönlerini  eleştiriyordu. Statükoculuğa karşıydı.
       c-İzzeddin Yıldırım her türlü ülke sorunun demokratik zeminlerde tartışılması ve çözülmesi gerektiğini düşünürdü. Bu çerçevede bazı arkadaşlarının 1993 yılında bir düşünce dergisi çıkarmasını teşvik etmişti. Yeni Zemin dergisi sivil, demokratik, insan haklarına saygılı bir hukuk devletinin tarifini yapıyordu.
       d-Özgürlükçü, çoğulcu, hoşgörülü İslami bir bakış açısını esas alır. Tek tipçiligin, tekelciliğin ve fanatizmin çözümsüzlüğü çoğaltmaktan başka bir işe yaramadığına inanır.(9)
       e- Özellikle Kürt sorununun bölge insanını derinden yaraladığını gördüğü için sorunun barışçı yollarla çözümünü aciliyetle arzu etmekteydi. Sorunun çözümüne katkı amacıyla da Nubıhar dergisine öncülük etmiş ve tüm yaftalamalara rağmen devam ettirmiştir.
       f-Kürt meselesinde hiçbir Kürt grubun kendi fikrini ya da ideolojisini dayatmasını doğru bulmayıp önemli olan “milletin özgürlüğüdür” diyerek bu amaçla yapılan tüm çalışmalara katkı ve destek sağlamıştır.
       g-Halklar, milletlerle ilgili olarak; eşit kardeşlikten, adaletten taraf olmuştur. Arap, Acem ve Türk’e sağlanan haklar ne ise hiçbir şart ve çekince bırakılmaksızın tüm hakların Kürtlere de verilmesi gerektiğini savunmuş, Çözüm perspektifi “hukukta eşitlik ve fazilette yarış” mantığı içinde tavır ve duruşu net olmuştur.
      4-islamın temel prensiplerinden olan hakiki bir meşveretin tesis edilmesi için mücadele etmiş ve bunu tesis etmeyi başarmıştır. Bu açıdan İzzettin Yıldırım, düşünce çizgisini şahsiyetinin önüne çıkarmayı başarmış ender lider tiplerinden biridir.
      5-Kurumsallaşmayı esas almıştır. Çünkü kurumlar bireylerden daha uzun ömürlü ve istikrarlıdırlar. Şahs-i maneviyi daima ön planda tutar. Şahısların sivrilmesine izin veren bir yapıyla değil ekip ruhunu geliştiren bir sistemle hizmet etmiş ve önermiştir.
      6-Grup, klik veya meşrep realitesini inkâr etmiyor. Ancak meşrep asabiyetinin veya grupçuluk eğiliminin zararlı olduğuna inanır. “Müslümanlara hüsn-ü zan ve Müslümanlar arasında daima bir sulh unsuru olarak”(10) yaşamış ve yaşanmasının gerektiğini vasiyetnamesinde belirtmiştir. Bizzat ve bilvesile yetiştirdiği binlerce talebenin ve kendisiyle mefkûre birliği içine girmiş yüzlerce arkadaşının bugüne kadar onu kişisel öyküsüyle değil de misyonuyla ön planda tutmaya çalışması bu yüzdendir.
      7-Ortak değerlerin, genel doğruların sahiplenilmesi gerektiğini ifade etmiş ve söylenen söz, ifade edilen görüş, öne sürülen çözüm yolu isabetli ve doğru ise mahrecine bakılmaksızın kabul edilmesi gerektiğini savunmuştur.
      8-Siyasal çizgi yerine sosyal alanda kalmayı tercih eden İzzeddin Yıldırım, herhangi bir siyasi yapılanmayla ilişkili değildi, tanıdığı fertlerin kişisel tercihlerine ise saygı göstermiştir. Düşünce âleminde İslami esasların gerektirdiği siyasal temaların üzerinde durur, ülke sorunlarını takip eder, İslami gelişmeleri akamete uğratacak olayları gözlemler, sivil inisiyatife büyük önem verir, pasif direnişin demokratik bir hak olduğunu ve yanlışlıklara karşı gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerektiğini düşünüp savunmuştur.
     9-İnsan hakları alanında yapılan tüm çalışmaların büyük bir hassasiyetle desteklenmesi gerektiğini savunmuştur.
    10-"Vakıf insan en önemli değerimizdir. Hayatını hizmete adamak tarifsiz bir şereftir. Bu 'değer insanların' itibarı korunmalı, sayıları çoğalmalı ve gelecekleri planlanmalıdır." diyerek hayatını iman ve Kur'an hizmetine vakfeden kişileri büyük bir değer görerek vakıf insanların üniversite mezunu veya herhangi bir mesleki yeterliliğe sahip olması durumunu önemsemiştir.       
 
 Abdulkadir KURŞUN

Dipnotlar:
1.         Osman Tekin, Mazlum bir şehidin adanmışlık öyküsü, Gündönümü Yayınları 2013, s.24
2.         Molla Muhammed Zahid Malazgirdi’nin eliyle yazdığı Otobiyografisinden (Av Ali Rıza SEVEN’in arşivi)
3.         Said Nursi, Zehra yayıncılık (online), İçtimai Dersler, s.159
4.         İzzettin Yıldırım’ın Nisan 1997 yılında arkadaşlarına yazdığı mektubundan alınmıştır.
5.         İzzeddin Yıldırım-Girişim Dergisi, sayı:54,Mart 1990, s.50-52.
6.         İzzeddin Yıldırım’ın tarihe not düştüğü sözlerinden
7.         İzzeddin Yıldırım’ın tarihe not düştüğü sözlerinden
8.         Said Nursi, Zehra Yayıncılık (online), Lem’alar, s.247
9.         Osman Tunç-Başyazı,Yeni Zemin Dergisi, sayı:1, yıl:1993,
10.       İzzeddin Yıldırım’ın  vasiyetnamesinden alınmıştır.
 

 

Paylaş:

Yorum Yap

💬 Yorumlar
Henüz hiç yorum eklenmedi. İlk yorumu siz yapın!

Bu içerik faydalı oldu mu?