İslam Dininin Altı İman Esasları’ndan birisi “Kadere İman”dır. İnsanların birçoğu Kadere İman rüknünü anlamakta, idrak etmekte zorlanmaktadırlar. Bundan olacak ki, bizim İslam Dini “Amentümüz”deki
[1] sıralamada, Kadere İman en sonda yer almaktadır.
Bunun sebebi, “Kadere İman Esası”nın rahat anlaşılması ve idrak edilmesi için bir alt yapının olması gerektiğidir. Yani Allah’ı kabulde tam tatmin olmamış, Hz. Muhammed (as)’in peygamberliğini ve Melekler vasıtasıyla O’na gelip bizlere ulaşmış olan Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın kitabı olduğunu tam manasıyla idrak etmemiş olan kimselere “Kader Mevzuu”nu bahsedip anlatmaya çalışmak, uygun olmazsa gerek. Zira, öncelikle bir kimseye imanın diğer beş rüknünü tam izah edip ikna ettikten sonra Kader Bahsine geçilmesi gerekir. Malum olduğu üzere, matematikten daha dört işlem vb. bilgileri olmayana “matematikteki türev”den bahsetmek elbetteki uygun olmayacaktır.
Şu da var ki, geleneksel olarak Müslüman olan bir kimseye söylenecek çok şey var.
İnsanın en temel hususiyetlerindendir, bir iş yapmaya başlayacağı veya yapacağı zaman yapıp edeceklerini önceden düşünür ve planlar. Mesela: Evden alış-veriş yapmak için çıktığında bile yapacaklarını alacaklarını kafasında düşünür. Bazıları da küçük bir kâğıda notlarını düşer. Bunu yapmayanlar, gidiş ve dönüşünü düşündüğünde, ya bazı şeyleri almayı unuttuğunu veya hiç hesapta olmayan o an için ihtiyaç olmayan şeyleri aldığını ve bütçesini karıştırıp sarstığını fark eder.
İşte, bu duruma düşmemek için önceden yapılacakları düşünmek, tespit etmek ve kontrollü bir şekilde uygulamaya geçmektir. Bu durumu, yaklaşık bin sene evvel çok güzel ve veciz bir sözle ifade eden Samani Devleti Hükümdarı, misafirlerine ikram tabağına:
“İşe başlamadan önce planlama yapmak seni pişmanlıktan korur; refah ve barış.”[2] yazdırmış olduğu görülmektedir.
İnsan basit bir çarşı-pazar veya bir markete gideceğinde rastgele gitmemesi ve planlı alış-veriş yapması gerekiyorsa, peki, kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan Allah (cc) nasıl plansız programsız olsun. Yüce Rabbimiz plan-programlı olarak yaptığı kendine mahsus tasarruflarından birisi ise, “
KADER”dir.
Allah(cc)nın kainattaki tasarrufatı binbir esmasıyla olduğundan, bunların tezahürleri de muhtelifliklerle doludur. Bu tasarrufların bir kısmı insanın Cüz-i İradesiyle yani insanın imtihanıyla ilgilidir, bir kısmı onun mesuliyet alanının dışındadır.
Biz bu kader mezuunda adım adım merhale merhale ilerleyip Kaza, Kader, Ata, İrade, İrade-i Cüziye, İrade-i Külliye, Halk, Kesb, Emr-i İtibari, Zaman, Mekan, Ezel, Ebed, Kudret, İlim, Emr, Emr-i Tekvini, vb. ifadeleri ve ilgili mevzuları uygun tafsilatlarıyla arz etmeye çalışacağım.
Bu bir zaman işidir. Zaman içinde mevzu, muhteviyat ve anlamları içinde ilerlemeye çalışacağız. Neticede mevzuumuzla alakadar belli bir tefehhüm ve zihniyete ulaşmış olacağız.
Konuyla İlgili Teknik Kelimelerimiz Var…
Bu çalışmamızda mevzunun icabatından olarak kullanacağımız ilgili teknik kelime ve ifadeleri ve lügat manalarını (aşağıda gelen şekilde) vermeye çalıştım. Taki, okuyucu, yazıda geçen kelime ve ifadelerin anlamlarıyla okuyup mevzuun anlaşılmasında kolaylık sağlansın.
İslami İlimlerde “Kader Mevzuu” kelam ilminin ilgi sahasına girer. Biz, ilim ehlinin kendi arasında yapmış olduğu ve ilmin ilgililerini alakadar eden münakaşaları bu sayfalarımıza taşımayacağız. Ancak, bir Müslümanın mevzuya dair olarak
kalbinin mutmain olacağı şekildeki bazı izahatlarda bulunmaya çalışacağız. Yoksa,
kelam İlmi dersleri anlamına gelecek herhangi bir girişimimiz olmayacaktır.
Kader Mevzuuna dair kelime ve ifadelerden şunları sıralayabiliriz:
- ‘Qedere’= ‘قدر ’ Kelimesi:
- 1.Bir şeye güç yetirip kadir olmak.
- 2.Bir şeyi diğer bir şeye kıyaslamak.
- 3.Miktarını beyan etmek.
- 4.Bir şeyi planlamak, hazırlamak.
- 5.Takdir ve hükmetmek.
- 6.Bir şeye güç yetirmek.
- 7.Bakıp tedbir almak.
- 8.Tazyik etmek, sıkıştırmak.
- 9.Tahmin etmek.
- 10.Hazırlanmak.
- 11.Elbise ölçüsüne göre yapılmak.
- 12.Miktar, kadar, ölçü, meblağ.
- 3.Takat, kuvvet, kudret.
- 14.Hüküm.
anlamlarında kullanılmaktadır. Ayrıca:
- Qadir: Kudret sahibi ve her şeye gücü yeten (Allah(cc)). Qedîr: Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan. Nihayetsiz kudret sahibi (Allah(cc)).
- Qedr: İtibar. Değer, kıymet. Haysiyet. Derece miktarı. Miktar. Takat. Takdir. Rızkı taksim eylemek. Ğına. Anlamında kullanılmaktadır.
- ‘Erade’ Kelimesi: İrade etmek: 1.Dilemek. 2.Arzu etmek. 3.Niyet etmek. 4.Yapmasını istemek. 5.Bir şeyi istemek.
- “Rade”(Rewden): Bir şeyi istemek.
- “Erade”(İradeten): Arzu etmek. Dilemek. İstemek. Seçmek. Niyet etmek.
- Kader: Cenab-ı Hakkın kâinatta olmuş ve olacak her şeyin evsafını ve havassını ve sair geleceğini ve geçmişini ezelden bilip, ‘Levh-i Mahfuz’unda takdiri ve yazması. Takdir-i İlahî.
- Kader-i İlahî: Allah’ın takdiri.
- Cüz-i İhtiyarî: Dilediği gibi hareket edebilme. Yani, herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliği.
- İrade: İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak ve yapmamak için olan iktidar, güç.
- İrade-i İlahiye: Külli İrade. Allah’ın emri ve isteği.
- İrade-i Külliyye: Külli İrade. Allah’ın her şeye şamil olan emri ve iradesi.
- İrade-i Cüz’iyye: İradeden bir cüz’. Allah tarafından insana verilen irade. Allah tarafından insanın kendi salahiyetinde bıraktığı istek, arzu. İnsanın herhangi bir tarafa meyletme kuvveti ve isteği. Az ve zayıf irade.
- Qaderiyye: İnsan İradesini esas alıp “Abdin hâlık-ı ef'âl (Kul, kendi yaptıklarının halıkıdır) olduğunu iddia eden İ'tizal Mezhebi” (deyip) ifrat ederek Ehl-ı Hak (Ehl-i Sünnet) Mezhebin’den ayrılan bir dalalet fırkası.
- Mu’tezile (İ’tizal Eden/ Ayrılan).
- Cebriyye: İnsan iradesini inkarla mesuliyeti redd edip “Kul, rüzgâra kapılmış bir yaprak gibidir ve kendi yaptıklarından sorumlu değildir.” deyip ‘Salih Kişi’ ve ‘Günahkarlar’ın farksız olarak hepsinin cennete gireceğini savunarak; ifrat ederek Ehl-ı Hak (Ehl-i Sünnet) Mezhebin’den ayrılan bir dalalet fırkası.
- Cebir: Zor, kuvvet.
- Cebrî: Zorla icra olunan, rızası olmadan zorla yaptırılan.
- Hakem (Hekem): İki tarafın anlaşmak üzere hükmüne rıza göstermek için seçtikleri kimse. Haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden.
- Hakîm (Hekîm): Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatine vakıf olan. Hikmet mütehassısı. İlm-i Hikmet’te mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan. Tabib, Doktor.
- Hâkim (Hâkım): Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (cc). Memleketi idare eden. Mahkeme reisi.
- Hikmet: İnsan, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakimlik. Eşyanın ahvalinden, harici ve batını keyfiyetlerinden bahseden ilim. Kainattaki ve yaratılıştaki İlahî gaye. Kuvve-i akliyenin vasat mertebesi.
- Hikmet-i İlahiye: Allahın hikmeti. Mahlûkatın yaratılışındaki Allah’ın gayeleri.
anlamlarında kullanılmaktadırlar
Umumiyetle, kaderle ilgili yazı ve fikri anlamda alakadar olan kişileri Üç Grupta toplayabiliriz.
Bir kısmı, gayeleri “Kader Mevzusu”yla ilgilenip insanları yönlendirmek..
Diğer bir kısmı, Kaderle ilgilenip dinî duyguları zayıflatmak…
Diğer bir kısmı da, hak ve hakikati araştırıp inanan kişileri hak üzerinde sabit kadem etmek..
Bunları biraz daha açıklayacak olursak;
Birinci grup: Bunlar ifrat ve tefritlerle insanları yönlendirip insanların iktidarlarla savaş halinde olmalarını, ya da insanların cemaatlerin zalim iktidarlara boyun eğmeleri için “Kader İnancı”nı su-i isti'mal edenlerdir. Yani zalim iktidarların yandaşları olan ulema-i su’lar, binbir türlü hile, cerbeze ve tevillerle, (özetle) inanlara “Siz buna layık olmuşsunuz ki, başınıza geliyor… Kaderinizde var ki, bunlar oluyor.. Bu kaderinizin gereğidir ve bu durumunuza razı olunuz ve.. vs.”lerle, böylece zavallı halkı (güya Kader’e boyun eğdiriyor) zalimlere bende ve köle ediyorlar.
Bunlardan diğer birileri ise, “Kader diye bir şey yok, o kader bezirganları sizi zalimlere boyun eğdirmek ve sömürtmek için, sizleri ‘Kader İnancı’yla uyutup aldatıp mevcut halinize razı ediyorlar” diyerek, zavallı inananları devamlı bir çatışma zihniyetine sevk etmeye çalışıyorlar.
Bu gibi kimseler geçmişte olduğu gibi günümüzde de bulunmaktadır.
İkinci grup: Bu grubu oluşturanların din ile bir meseleleri(!) var. Dine ve dini değerlere inanmadıkları halde, din ve dini değerlere dair münakaşalara girişmektedirler. Bu kimseler ya dine düşman ya da dünyada dinin olmasını istemiyorlar. Yaptıkları çalışmaları ve izahları fesat üzerinde dönmektedir. Bunlar, çoğu zaman kendi iddiaları ve söylediklerine kendileri de inanmamakta ya da şübhe içindedirler. İzahlarında, delillerinde yaptıkları sadece zihinleri bulandırmak şeklindedir.
Üçüncü grup: Bunlar ise, dine ve dini değerlere gerçekten ve samimi olarak inananlardır. Din ve dini değerler Mevzularında samimi çalışmalar yaparlar, çalışma ürünlerindeki hedefleri: başta kendi nefisleri olmak üzere, dine samimi inanan başkalarına da faydalı olmaya gayret edenlerdir.
İşte bizler, bu üçüncü (samimi) grub olan dini araştırmaya çalışan ve öğrenmeye istekli olanlardan olarak bilgi paylaşımında bulunmaya çalışacağız inşallah..
Biz inanan kimseler olarak “Kader” hakkında konuşup fikir teatisinde bulunmamızda dinen herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak, bu esnada aklımıza her geleni ve sorumsuz ve hoyratça dile getirmek veya tenkid eliyle belleştirmek, İslam’ın umumi fikriyat ve teemmülüyle bağdaşmaz.
Bu mevzuda, inanan bir kimsenin tahkikat edip imanının inkişafına çalışması gayet uygun ve yerinde bir hareket tarzıdır. Ki, ululazm bir Peygamber olan Hz. İbrahim (as) bize bu yolda bir emsal teşkil eder. Şöyle ki, Allah(cc) bize gönderdiği Kur’an-ı Kerim Âyetlerinde olayı şöyle anlatır:
“İbrahim Rabbine: ‘
Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster!’ demişti.
Rabbi ona: ‘
Yoksa inanmadın mı?’ dedi.
İbrahim: ‘
Hayır, inandım. Fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim).’ dedi.
Bunun üzerine Allah: ‘Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir.’ buyurdu.
”[3]
İşte burada görüldüğü üzere, Hz İbrahim (as) uygun bir üslubla, inanmakta olduğu “Ahiretteki Diriliş” hakkında
sırf kalbinin mutmain olması için, dirilmeye dair bir delili/mucizeyi Allah(cc)dan dilemektedir. Dolayısıyla biz de mevzua dair tetkik ve tahkikatlar yapıp hem kalbimizin mutmain olmasını hem de imanımızın inkişafını sağlamaya gayret edebiliriz.
Meselenin diğer bir veçhesi ise;
Kader’e dair rastgele ve ölçüsüz olarak kendi kariha ve fikrimizle mevzuu münakaşa ve münazara etmek Ehl-ı Sünnetin İslami prensipleriyle bağdaşmaz. Kader (ve benzeri İmanî Meselelerdeki) İlahî Takdirin sırrını bu şekilde anlamaya zorlanmak, insanı helakete götürebilir. Nitekim buna dair hem müctehid imamların ve hem de Allah Resulu Hz. Muhammed (as)ın
“yerinde ikazları” vardır. Mesela:
Hz. Resulullah (ASM) bu meyanda:
"Kader hususunda konuşmayın, zira kader, Allah'ın sırrıdır (sırrullah); Allah'ın sırrını faş etmeye kalkmayın."[4]
"Ashabım konuşulduğu zaman susun, Kader konuşulduğu zaman susun, yıldızlar konuşulduğu zaman susun.”[5]
Resulullah (as) Kader Mevzuunda münakaşa eden Sahabeyi şöyle ikaz etmiştir:
“Sizden önceki toplumlar bu konuya dalmaları yüzünden helak oldular.”[6]
Ebû Hureyre’den gelen diğer bir rivayette, Ashab Kader hakkında tartışırken meclise gelen Hz. Peygamber sahabelere şöyle bir ikazda bulunmuştur:
“Siz bununla mı emr olundunuz, yoksa ben size bunun için mi gönderildim? Sizden öncekiler bu hususta tartıştıklarında helak oldu. Sizi bu konuda tartışmaktan menederim.”[7] buyurmuştur.
Resulullah (ASM) bu Hadislerinde mevzua dair bir üsul-kaideyi Ashabına ve bizlere öğretmektedir.
Bu Muvzua dair müctehid imamlar ve İslam Alimlerimiz ise:
Ebû Hâmid el-Gazzâlî ilgili kelâmî konulara dair eserinde, İlâhî İrade ve buna bağlantılı olarak da Kader’den bahsettiği yerde, bu hususta dikkatli olunması gerektiğine dair yaptığı izahatta mezkûr Hadis-i Şerif’lere işaret eder.
[8] Ve yine İmam Gazzâlî, kaderin sırrını ifşaya getirilen yasak bağlamında da atıfta bulunur.
[9] Şâfiî âlim Yahya b. Ebu’l-Hayr el-İmrânî de bu Hadis-i Şerif’in ilk kısmına yer verdikten sonra onu kadere dalmanın nehyini ifade ettiğini söyler.
[10]
Zamanımız alim ve kelamcılarından olan Ömer Nasuhi Bilmen de, kader meselesinde derine dalmanın yasaklanmasına dair atıfta bulunur.
[11]
Buradan çıkarılacak netice: Ehl-i Sünnet’e göre Kader hakkında tetkik ve tahkik yapılması uygundur, ancak ehli olanlarca.. Yoksa din ilimlerinden bêbehre ve sağını solundan ayıramayanların ağzını açıp gözünü yumarak
Kader Mevzuunda rastgele konuşması, münakaşa ve mücadelelere girmesi islamî değildir, indidir, şahsi açıdan sonucu (Allah muhafaza) dinen tehlikelidir.
Adil ETMANEKÎ
10.01. 2025
[1] Allah (cc)'a, meleklere, kitaplara, ahiret gününe… iman gibi meselelere dair Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimiz'in (as) Hadis-i Şeriflerinde belirttikleri iman esasları İslam alimlerince “Amentü Duası” olarak şu şekilde bir araya getirilmiştir:
آمَنْتُ بِاللهِ وَ مَلَئِكَتِهٍ وَ كُتُبِهِ وَ رُسُلِهِ وَ اْليَوْمِ اْلآخِرِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَ شَرِّهِ مِنَ اللهِ تَعَالَى وَ اْلبَعْثُ بَعْدَ اْلمَوْتِ حَقٌّ * اَشْهَدُاَنْ لآ اِلَهَ اِلاَّ اَللهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وُ رَسُولُهُ
"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman ettim. Ölümden sonra diriliş gerçektir. Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in(as) O’nun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna şehadet ederim."(Not) şeklindedir.
Not: B.S.Nursî, Sözler, s. 116, 2013- İst.; Ebû Hanîfe,
el-Fıkhu’l-ekber s.27-29. Bunları îmân esaslarından sayan hadisler için bkz.: Buhârî,
îmân 50;
tefsîr (31) 2; Müslim,
îmân 1, 8, 9
[2] Bin yıl önceye ait bir tabağın üzerine yazıyla işlenmiş çarpıcı bir mesaj” Fehmi Koru, 7 Ağustos 2022.
https://fehmikoru.com/bin-yil-onceye-ait-bir-tabagin-uzerine-yaziyla-islenmis-carpici-bir-mesaj/
[3] El-Bakara suresi, ayet: 260
[4] Alâuddin Aliyyü'l-Müttakî İbn-i Hüsâmeddin el-Hindi, Kenzü'l-Ummâl: 1/132.
[5] Beyhaki, Ebubekir Ahmed b. Huseyin, el-Kada ve'l-Kader, Riyad, 1421/2000, 1/107.
[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned: I/419.
[7] Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî, es-Sünen, haz. Bedreddin Çetiner (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1981), “Kader”, s. 1.
[8] Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazzâlî, Kitâbü’l-Erbaîn fî usûli’d-dîn fi’l-akâid ve esrâri’l-ibâdât ve’l-ahlâk , thk. Abdullah Abdülhamîd Urvânî (Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1424/2003), s. 23.
[9] Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazzâlî, İhyâu ulûmi’d-dîn (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2016), 4/303.
[10] Ebü’l-Hüseyin Yahyâ b. Ebü’l-Hayr b. Salim İmrânî, el-İntisâr fi’r-red ale’l-Muꜥtezileti’l-Kaderiyyeti’l-eşrâr , thk. Suud b. Abdülaziz el-Halef (Riyad: Edvaü’s-Selef, 1419/1999), 1/142.
[11] Ömer Nasûhî [Bilmen], Muvazzah İlm-i Kelâm Dersleri (İstanbul: Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, 1339-1342), s. 316
Yorum Yap