Bediüzzaman, “İttihad-ı İslam”dan söz etmiş midir? Hayat mücadelesinden hareketle bu konu hakkındaki düşüncesini açıklar mısınız?

🕒 23.02.2025 06:51 👁️ 172 görüntülenme ❤️ 6 beğeni

   Bediüzzaman, “İttihad-ı İslam”dan söz etmiş midir? Hayat mücadelesinden hareketle bu konu hakkındaki düşüncesini açıklar mısınız?
Bediüzzaman, “İttihad-ı İslam”dan söz etmiş midir? Hayat mücadelesinden hareketle bu konu hakkındaki düşüncesini açıklar mısınız?

     Bediüzzaman; ömrü boyunca gerçekleştirmiş olduğu mücadelesinde İttihad-ı İslam’ı en büyük maksat olarak kabul etmiş ve bu ideal uğruna çok da fedakârlıklar sergileyerek şahsi ve küçük kusurlara takılmayarak, bu hedefe zarar verebilecek unsurlardan uzak durmuştur. Gerek eski dönem, gerekse yeni dönem eserlerinde İslam milletlerinin ayrışmalarını engelleyebilmek, aralarındaki nurani bağları hatırlatarak birbirinin yardımına koşmaları ve içinde bulundukları sefaletten kurtulabilmeleri amacıyla İslam taifelerinin İttihadını savunarak bu konuda gerekli teşviklerde bulunmuştur. Hayat mücadelesindeki farklı zaman, zemin ve muhatabiyetlerindeki değerlendirmeleri üzerinden bu husustaki düşüncelerini anlamaya çalışacağız.
   Birincisi; Bediüzzaman’ın İttihad-ı Muhammedi cemiyetine üye olması üzerine muhatap olduğu soru ve evhamlara [1] 1909 tarihinin Mart ve Nisan aylarında Volkan gazetesinde vermiş olduğu cevaplardır. Burada; İttihad-ı İslam manasındaki bir İttihad-ı Muhammediye’ye intisabını ifade ederek tüm dünya Müslümanlarını içine alan bir tanımlama yaparak genel ilkeleri ortaya koymuştur.“...Ben İttihad-ı Muhammedî efradındanım dediğim vakit, muradım bu ittihattır. Hem de, bu ittihadı hedef ve maksat eden adamlardanım”[2] ve İttihad-ı Muhammedî dediğimiz vakit, umum müminlerin mabeyninde bil-kuvve ve bil-fiil sabit olan ittihat murattır. Yoksa İstanbul ile Volkan idarehanesi murat değildir.” [3] diyerek maksadının yeni bir cemiyetin oluşması değil, birbirinden farklı İslami cemiyetleri birleştirmek olduğunu beyan eder. İslam toplumunun dünyevi ve uhrevi saadetleri için bu İttihada şiddetle muhtaç bulunduğunu, “Hem de menba-i istimdadımız ve nokta-i istinadımız bu ittihad-ı diniyedir.[4] ifadesiyle imdat ve dayanak noktamızın ittihat ile olabileceği hususunda irşatta bulunur.
   Bediüzzaman; 31 Mart olayı dolayısıyla yargılandığı Divan-ı Harb-i Örfi’ deki müdafaasında; “İttihad-ı Muhammediye” hakkında kendisine  yöneltilen iddia ile ilgili olarak yedinci cinayetteki[5] müdafaasında bu cemiyetin kurulması ile birlikte korkup endişelendiğini ve bu mübarek ismin umumun hakkı olduğunu ve sınırlama kabul etmediğini, bu ismin altında bulunan şahısların yanlış bir hareketinin umuma zarar verebileceğinden hareketle ideal ve hedefindeki tüm Müslümanların ittifak ve ittihadı manasında bir İttihad-ı Muhammediyeyi benimsediğini ve bu ittihadın tezahürü için teşebbüse geçmek suretiyle o mübarek isme intisap edip dâhil olduğunu ve ayrılık sebebi olabilecek fırkalardan uzak durduğunu izah ile İttihad-ı İslam konusunda fikren etkilendiği kişilere de atıfta bulunarak [6] müdafaada bulunmuştur.
   İkincisi; Bediüzzaman; 1910 yılında İstanbul’dan Van’a gelerek Kürdistan bölgesinde gerçekleştirdiği seyahatte; Münazarat ve Muhakemat eserleri ile neticelenen 40-50 günlük ziyareti esnasında meşrutiyet ve hürriyet hususunda Kürtlerin kendisine yönelttiği Ermeniler’in hürriyeti hakkında fikrinin sorulması üzerine,  hürriyeti kısıtlanmış İslam aleminin içinde bulunduğu kayıt, sıkıntı ve zorluklardan yola çıkarak İttihad-ı İslam perspektifinde bir cevap vermiştir. Cevabında; “…hürriyetimizin bir şubesi olan gayr-ı müslimlerin hürriyeti bizim umum milletimizin hürriyetinin rüşvetidir. Ve o müthiş istibdad-ı manevînin dâfi’dir. Ve o kayıtların anahtarıdır. Ve ecnebilerin bizim duşumuza çöktürdükleri müthiş istibdad-ı manevinin râfiidir. Evet, Osmanlıların hürriyeti koca Asya tâliinin keşşafıdır. İslâmiyet’in bahtının miftahıdır; İttihad-ı İslam sûrunun temelidir.”[7] diyerek Ermenilerin özgürlüğüne sıcak bakmayan kişi/kişilere İslam coğrafyasındaki istibdadın kalkmasına vesile olacağı ümidiyle, Müslümanların hürriyet ile kurtuluşlarına ve İslam birliğini neticelendireceği tasavvuru ile izahlar yaparak soruyu cevaplandırmıştır.
   Yine aynı seyahat esnasında kendisine Şeyhlere neden hücum ettiği hakkında yöneltilen soruya karşı İslamiyet’e olan aşkından ve Şeyhlerin İttihad-ı İslam hususundaki hizmet ve irşadı yapmadıklarından dolayı olduğunu[8] beyan etmesi İttihad-ı İslam idealini ne kadar çok önemsediğini göstermektedir. Bediüzzaman, bu cevabı ile de en evvel mürşid-i umumî olan ulema ve meşayihi şeriat namına ittihat için bazı hususiyetleri kuşanmaya ve hizmete davet etmesi ayrıca önemlidir.
   Üçüncüsü; Bediüzzaman o kadar çok İttihad-ı İslam ideali üzerine yoğunlaşmıştır ki, seyahatlerinde muhataplarının dikkatini çekmiş ve kendisine Daima ittihad-ı İslâm’dan bahsedersin. Bize tarif et?” [9] Sorusuna muhatap olmuştur. Bu konuyu İki Mekteb-i Musibet Şahadetnamesi olan eserinde tarif etmiş olduğunu vurgulayarak soru soran muhataplarına İttihad-ı İslam’ı tekrar geniş bir şekilde tarif ederek önemli niteliklerini belirtmiş ve ittihadın cehalet ile olamayacağını, ittihadın, imtizac-ı efkâr(düşüncelerin uyuşması ve kaynaşması) olduğunu, imtizac-ı efkarın da ancak, ilim ve marifet ile gerçekleşebileceğini ifade eder. Sonradan 1923 senesinde Evkaf-ı İslamiye matbaasında bastırdığı Rumuz adlı eserinde de küfrün parçalanmasından İttihad-ı İslam’ın vücuda geleceğinin[10] ve İttihad-ı İslam’ın oluşumunu hatırlatması kayda değerdir.
   Dördüncüsü; Yukarıda zikrettiğim seyahatin devamında 1911 tarihinde Şam’da Emevi camiinde irat ettiği hutbesinde; tüm ehl-i İslam’ı “bir tek aşiret hükmünde” kabul ederek İslam taifelerinin “...birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur. Birbirine manen (lüzum olsa maddeten) yardım eder. Güya bütün İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır…” [11] diyerek izah etmiştir. Bu hakikat dolayısı ile de İttihad-ı İslam’a zarar verecek bir olumsuzlukta bulunanın milyonlarca İslâm ferdinin hukuklarına tecavüz hükmüne geçeceği ve bu idealin gerçekleşmesi için tembel davranıp gayret etmeyenlerin büyük bir zarar ve haksızlığa yol açacaklarını salık verir.
   İslam’ın toplumsal hayatını “çok çark ve dolapları bulunan bir fabrika suretinde tasavvur” eden Bediüzzaman; İttihad-ı İslam’ın vaktinin geldiğini, bu hususta herhesin ve her milletin bu ideal doğrultusunda hassas davranması gerektiğini ve “O fabrikanın bir çarkı geri kalsa, yahut bir arkadaşı olan başka bir çarka tecavüz etse, makinenin mihanikiyeti bozulur.” [12] diyerek herkesi hedefindeki bu ideale zarar verebilecek olumsuzluklardan sakındırmaktadır. Başta Arap taifeleri olmak üzere İslam toplumları için “…Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi, en ulvi bir vaziyete girmeğe, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi eski zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserisinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i ilâhiyeden kuvvetle bekliyoruz.”[13] diyerek İttihad-ı İslam konusundaki ümid ve tasavvurunu dillendirmiştir. Ayrıca, herkesi fiiliyata davet ederek “Bu zamanın en büyük farizası ittihattır.”[14] hüküm ve ilkesel çıkarımı da unutulmamalıdır.
   Beşincisi; Bediüzzaman’ın yeni döneminde de aynı hassasiyetini sürdürdüğünü görüyoruz. Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatının önemli bir kesiti, sürgün sonrası Barla hayatıdır.
   Burada 1930’lu yıllarda yazdığı 22. Mektup olan Uhuvvet Risalesinde; müminlerin zillet içinde esaret altına girmemeleri, dünya sefaleti ile uhrevi azaptan kurtulabilmeleri ve hayatlarını muhafaza ile hukuklarını müdafaa edebilmelerinin ön şartının uhuvvet-i İslamiye olduğunu belirterek şöyle demektedir:
   “İşte ey mü’minler!... Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken, onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı! O düşman daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an, uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak, ne kadar hilâf-ı vicdan ve ne kadar hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl.”[15] Diyerek akıllarını başlarına almaları için uyarılarda bulunur ve uhuvvet ile muhabbete davet eder.
   Yine Barla’da iken 1934 yılında yazmış olduğu  20. İhlas lem’ası ile Müslümanların içinde bulundukları feci sükut ve musibetten birbirinin kusurunu görmeyerek ve ayıplarını görmezden gelerek İslâmiyet dairesindeki meşreplerin muhakkak surette sevgi, kardeşlik ve birlik vesilesi olacak yönleri düşünerek ittifak etmeleri gerektiğini ve bu tarz bir  düşüncenin “tevfik-i ilâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğu”[16] söylemi İslam Birliği adına anlamlıdır.
   İslam âleminin herhangi bir yerinde inkişafa başlayan, Müslümanların kardeşliğini hatırlatan, İttihad-ı İslam düşüncesinin tesisine sebep olabilecek her işaret ve teşebbüsün Bediüzzaman tarafından alkışlandığı, açık olarak görülmektedir.[17] Hatta ümmetin beklediği ve ahir zamanda gelecek zatın (Mehdi’nin) üç vazifesinin izahı yapılırken dahi “..O zatın üçüncü vazifesi, hilâfet-i İslâmiyeyi ittihad-ı İslam’a bina ederek…”[18] İslam’a hizmet edeceğini ifade etmesi İttihad-ı İslam hususundaki düşünce ve hassasiyetini göstermeye kafi olduğu kanaatindeyim.
   Altıncısı; Bediüzzaman’ın  İslam milletleri arasındaki kardeşliğin te’sisi, inkişafı ve gerçek birlikteliğe çözüm olmak için bir model olarak sunduğu Medresetü’z-Zehra projesi hakkında Reis-i Cumhur ve Başbakan’a  yazdığı mektupta ifade ettiği:
   “Camiü’l-Ezher, Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi; Asya, Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir dârülfünun, bir İslâm Üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ, Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakiki, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَة Kur’an’ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun...” [19]
ifadesi ve bu projenin gerçekleşmesi adına Bediüzzaman’ın Tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikına çalıştığım gibi, ona da çalışmışım...” [20] demesi Medreset’üz-Zehra’nın esasları ile İttihad-ı İslam hedefi için stratejik bir değerde olduğunu göstermektedir.
   Yedincisi; İttihad-ı İslam’ı bu kadar açık ve net bir şekilde hedef ve maksat belirleyip savunan ve her yeri geldiğinde hatırlatarak bu hususta irşatta bulunan Bediüzzaman’ın tutum ve niyeti Bağdat’ta çıkan ed-Difa’  gazetesinin yazarlarından İsa Abdülkadir’in Arabî makalesine de yansımış ve şöyle demiştir: “Nur talebelerinin ve İhvan-ı Müslimîn cemiyetinin maksatları; hakaik-ı Kur’aniye ve imaniyeye hizmet ve ittihad-ı İslâm dairesinde Müslümanların saadet-i dünyeviye ve uhreviyelerine hizmet etmektir.”[21] Dış basında çıkan bu tür haberlerin ise, Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslam konusundaki düşüncesinin idraki ve doğru anlaşılması açısından değerlidir.
   Hülasa; Bediüzzaman, 87 yıllık yaşantısının bütün evrelerinde İttihad-ı İslam hususundaki hedefinden inhiraf etmeyerek fedakârane çalışmış, İslam toplumunu bu hususta irşad ederek teşvik etmiş, vefatına kadar bu düşüncesinde ısrar ederek her zemin ve makamda savunmuştur.   Ancak, bu derece yoğun bir tarzda İslam âleminin derdi ile dertlenmiş ve âlem-i İslam’a indirilen her bir darbeyi en evvel kalbinde hisseden böyle bir şahsiyetin maalesef anlaşılmadığı kanaatindeyim. Bediüzzaman’ın ittihadı oluşturan milletlerin eşitlik, hak ve özgürlükler temelinde kimlik tanımı ile kaderin bir sikkesi olan dillerinin ve istidatlarının gelişimi noktasındaki yaşanırlılığın ve bu husustaki girişimlerin de İttihad-ı İslam idealindeki esaslerdan olduğu unutulmamalıdır. Milletler asimile edilerek, başka kültürlerin içinde eritilerek değil, özgün ve kendine has dinamikleriyle ayakta durmak suretiyle ittihad oluşur. Hatta bu konuda tüm milletler manen ve maddeten birbirine destek olmalıdır. Bu konunun uzamaması adına Bediüzzaman’ın ümit dolu sözü ile ifadelerime son vermek istiyorum.  
   “Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri ziya-yı İslâmiyet ile neşvünema bulacaktır” [22]
   Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz.

  Abdulkadir KURŞUN

[1] B.S.N. İçtimai Dersler, zehra.com.tr/kitapoku,547-570.s

[2] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,559.s

[3] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,547.s

[4] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,556.s

[5] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,162-164.s

[6] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,163.s

[7] B.S.N. İçtimai Dersler, zehra.com.tr/kitapoku, 104.s

[8] B.S.N. İçtimai Dersler, zehra.com.tr/kitapoku,132.s

[9] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,133.s

[10] B.S.N. a.g.e.zehra.com.tr/kitapoku,133.s

[11] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,58.s

[12] B.S.N. a.g.e. zehra.com.tr/kitapoku,59.s

[13] B.S.N. a.g.e.zehra.com.tr/kitapoku,59.s

[14] B.S.N. a.g.e.zehra.com.tr/kitapoku,445.s

[15] B.S.N. Mektubat, zehra.com.tr/kitapoku,445.s

[16] B.S.N. Lem’alar, zehra.com.tr/kitapoku, 216.s

[17] B.S.N. Emirdağ Lahikası, zehra.com.tr/kitapoku,377.s

[18] B.S.N. Sikke-i Tasdik-i Ğaybi, zehra.com.tr/kitapoku,12.s

[19] B.S.N. Emirdağ Lahikası, zehra.com.tr/kitapoku,449-451.s

[20] B.S.N. Emirdağ Lahikası, zehra.com.tr/kitapoku,450.s

[21] B.S.N. Emirdağ Lahikası, zehra.com.tr/kitapoku,521.s

[22] B.S.N. İçtimai Dersler, zehra.com.tr/kitapoku,535.s

Paylaş:

Yorum Yap

💬 Yorumlar
Henüz hiç yorum eklenmedi. İlk yorumu siz yapın!

Bu içerik faydalı oldu mu?