Bediüzzaman, “Sultan Selim’e biat etmişim” derken neyi kastetmektedir? 

🕒 18.03.2025 11:03 👁️ 172 görüntülenme ❤️ 4 beğeni

 Bediüzzaman, “Sultan Selim’e biat etmişim” derken neyi kastetmektedir? 
Bediüzzaman, “Sultan Selim’e biat etmişim” derken neyi kastetmektedir? 

     “İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve şeriattır. Padişah ne vakit Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, zulmedenler, padişah da olsa da hayduttur..”[1] 
   "Sultan Selim'e biat etmişim" sözünün Bediüzzaman Said Nursi’nin genel görüşleri çerçevesinde değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu sözü Hilafet, saltanat, yeni bir yönetim modeli, ittihad-ı islam ve Kürtlerin Osmanlı devletinde merkezi bir konumda yer alması gerektiğine dair düşünceleri paralelinde anlamak gerekiyor. İlgili yerde Kürtlerin rızaya dayalı olarak Osmanlı devleti ile bir anlaşma yaptığını ve rızaya dayalı meşruiyetin önemini vurgulamaktadır. Bu düşünceler, onu Osmanlı sultanlarının hayranı değil, İslam hukuku ve adaletine bağlı bir düşünce adamı olduğunu göstermektedir. Aşağıdaki ilgili pasajdan da anlaşılacağı üzere her konuda onlarla aynı fikirde olmasa da İttihad-ı İslam’a destek veren farklı aktörlerle de ittifak yapılabileceğine dair vurgular yapar. Bu da Bediüzzaman’ın İslam dünyasının yeniden inşası ve birliği için İttihad-ı İslam fikrine ve meşru bir yönetime çok güçlü bir şekilde bağlı olduğunu gösterir.
   İlgili metnin Bediüzzaman’ın 1909 yılında idam ile yargılandığı Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesinde söylendiğini hatırlatalım.
Sultan Selim'e biat etmişim. Onun İttihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o, Kürdleri ikaz etti. Onlar da ona biat ettiler. Şimdiki Kürdler, o zamandaki Kürdlerdir. Bu meselede seleflerim Cemaleddin-i Efganî, Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, Ali Suavî, Hoca Tahsin Efendilerle Kemal Bey ve Sultan Selim'dir…” [2]
   1.Bediüzzaman; Divan-ı Harb-İ Örfi Mahkemesinde İttihad-ı İslam ile ilgili fikirlerini ve çalışmalarını anlatırken arasöz kabilinden Sultan Selim’e biat konusuna temas ediyor. Mevcut olana değil de üç yüz kusur sene evvel yaşamış bir sultana biat konusunu gündeme getirmesinin mahsus bazı sebepleri olmalıdır…
   2.Bediüzzaman, Kürtlerin bir siyasi temsilcisi ve kanaat önderi olarak Sultan Selim ile Kürtler arasında yapılan meşhur antlaşmaya atıf yapıyor. Malum antlaşma çerçevesinde Kürtler Osmanlı Sultanı ile bir antlaşma imzaladılar. Mahkeme şahsında Osmanlı idarecilerine açıkça şu mesaj veriliyor: Rızalarına muhalif olarak ve siyasi statülerini yıkarak, Kürdistan’ı ilhak etmek ve Kürtleri zorla imparatorluğa bağlamanın bizim nezdimizde bir meşruiyeti yoktur. Biat/bağlılık ancak rızaya dayalı olarak gerçekleşebilir. Bu konuda Sultan Selim’den başkasını da tanımıyoruz. İslam hukukçuları, ikraha dayalı biat’ın geçerli olmadığı konusunda müttefiktirler. Bediüzzaman’ın bütün referanslarının saltanat kanunları değil de islam hukuku olduğu tartışma götürmez bir hakikat…
   Binaenaleyh; meşrutiyet; meşru ve yeni bir toplumsal sözleşme kapısını açtı… Biz yeni bir antlaşmaya hazırız… Reel ihtiyaçlar da bunu zorunlu kılıyor… Bütün imparatorluk ahalisi gibi Kürtlerle de ancak rızaya dayalı bir ahitleşme ile ittihat kurulabilir…
   3.Sultan Selim’e, İttihad-ı İslam fikrine binaen biat ettiğini söylüyor. Çünkü İslam’a göre Allah ve Resulü dışındakilere biat mutlak değildir. Biat; İslam Hukuku çerçevesinde meşru şartlara bağlılık gösterme manasında idareci ile idare edilenler arasında sosyopolitik bir akiddir. İstibdat ve tahakkümle alınan biatın veya başkasının mülkünü ilhak etmenin hakikat noktasında bir geçerliliği yoktur.
   4.Zamanın sultanı II. Abdülhamit’e hitap ettiği makalesinde: “Sen zekâtü’l-ömrü Ömer-i sâninin mesleğinde sarf et. Tâ ki meşrutiyet riyasetine lâzım ve biatin manası olan teveccüh-ü umumiyeyi kazanasın…”[3] ve “…Meşihat-ı İslâmiyeyi ve Hilâfeti mevki-i hakikisine is’ad et…”[4] diye nasihat ederek eğer rızaya dayalı bir biat ve gerçek bir halife olmak istiyorsa Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’in yolunda gitmesi gerektiğini söyler. Burada dikkat çeken önemli bir nokta da hiçbir yerde model halife olarak Osmanlı sultanlarını göstermemesidir. Bu vesile ile Bediüzzaman’ın Hulefa-i Raşidin sonrasında 1300 yıllık Müslüman saltanat ve hükümetlerinden sadece üç dönemi referans ve model olarak zikrettiğini hatırlatalım. Onlar da;  Ömer b. Abdülaziz, Mehdi-yi Abbasi ve Selhaddin-i Eyyübi el-Kürdi’dir.
   5.Sultan Selim ile bir halife olarak değil bir Müslüman idareci olarak antlaşma yapılmış. 20. asra gelene kadar köprünün altında çok sular aktı. Müslüman kavimlerin, 20.yy başlarında yeni ve medeni bir model üzerinde antlaşma yapmaları reelpolitik açıdan vacipti. Ancak devlet fetişizmi ve saltanatçı refleksler buna izin vermedi. Dağılma ve parçalanma da kaçınılmaz olarak ortaya çıktı…
   6.Bediüzzaman, sadece Sultan Selim’i misal olarak vermiyor. Bu meselede seleflerim Cemaleddin-i Efganî, Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, Ali Suavî, Hoca Tahsin Efendilerle Kemal Bey ve Sultan Selim'dir…” [5] diyerek bazı konularda farklı düşündüğü başka aktörlerle de İttihad-ı İslam ortak paydasında buluşabileceğini beyan ediyor. Bu da; Bediüzzaman’ın dar politik ve devletçi hesaplarla değil siyaset-i aliye İslamiye çerçevesinde hareket ettiğini göstermesi açısından ayrıca calib-i dikkattir vesselam…
   Hülasa; Bediüzzaman Said Nursi'nin, "Sultan Selim'e biat ettim" ifadesiyle neyi kastettiğini anlamak için öncelikle tarihsel ve sosyo-politik bağlama bakmak gerekir. Yaklaşık 400 sene sonra Sultan Selim'e biata atıf yapması, doğrudan doğruya o dönemin İslam birliği ve İttihad-ı İslam düşüncesine olan bağlılığını çok güçlü bir şekilde gösteren bir ifadedir. Bediüzzaman, tarihsel bir bağlamı vurgulayarak, Kürtlerin Osmanlı ile olan ilişkilerinin rızaya dayalı olduğunu, hilafet idaresi ile ilgili Müslüman kavimlerin ilişkisinin islam hukuku çerçevesinde olması gerektiği ve istibdat ve tahakküm ile halkı kendi idaresinde bulundurmanın meşru olmadığını ima eder. Hal böyle iken körü körüne bir biatı gündeme getirmenin ne kadar manasız ve abes olduğu anlaşılacaktır…
   Bir not: Hayatı boyunca saltanat ve istibdat yönetimleri ile mücadele eden…1300 yıllık Müslüman hükümetleri ve imparatorluk idareleri içinde sadece 50 yıllık asrı saadeti ve mezkur üç dönemi referans olarak nazara veren ve  “En mukaddes maksadım, şeriatın ahkâmını tamamen icra ve tatbiktir…” diyen  Bediüzzaman’ı, Osmanlı sultanlarının bir hayranı ve Osmanlı devletinin misyoner bir uleması gibi göstermenin, hakikatle bağdaşmadığı ve onun fikri mirası ile  örtüşmediği bilinmelidir.
 
 
 
 
[1] B.S.N. İçtimai Dersler, zehra.com.tr/kitapoku,160.s
[2] B.S.N. İçtimai Dersler, zehra.com.tr/kitapoku,163.s
[3] B.S.N. İçtimai Dersler, zehra.com.tr/kitapoku,541.s
[4] B.S.N. a.g.e. , zehra.com.tr/kitapoku,541.s
[5] B.S.N. a.g.e. , zehra.com.tr/kitapoku,163.s
 
Paylaş:

Yorum Yap

💬 Yorumlar
Henüz hiç yorum eklenmedi. İlk yorumu siz yapın!

Bu içerik faydalı oldu mu?