Bediüzzaman ve Gaye-i Hayali Medresetü’z-Zehra Üzerine Bir Analiz
Bu analizimde bazen anlaşılmamış, bazen karıştırılan, bazen de bilerek farklı yorumlamalara konu olan medresetüz-zehra’nın dili üzerinde durmak istiyorum. Medreset-üz- zehra projesindeki üç dilli eğitim metodunun anlaşılmamasının yanında, Kürtlerin genel manadaki eğitim dili ile de karıştırılarak farklı ve yanlış sonuçlara sebebiyet verilmesi ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur.
Bu yanlışa sebebiyet veren iki farklı anlayıştan söz etmek mümkündür:
Birinci kısım; Gerçeğin bilinmesini istemeyen, art niyetle bu yanlışlığı yayanlardır. Bu kısmın art niyetli olmasından dolayı gerçekliğin gün yüzüne çıkması halinde, yanlış düşüncelerinin alt üst olacağı anlamına gelir ki, bu da onların işine gelmez. Söz konusu yanılgının kaynağı olan kişiler, Bedîüzzaman’ın medresetüz-zehra’nın sekiz adet şartını sayarken ikinci şartında belirttiği
“…lisan-ı Arabî vacip, Kürdî caiz, Türkî lâzım kılmak.”[1] Sözü üzerinden tevillerde bulunarak şöyle derler: “Bedîüzzaman, Medresetu’z-zehra adlı medreseyi kurmak istemiştir. Bu medresede de üç dilin kullanılmasını istemiştir. Arapça vacip (olmazsa olmaz), Türkçe lazım (olması gerekli), Kürtçe caiz (olsa da olur, olmazsa da olur).” Bu meyanda, güya Bedîüzzaman Kürdistan’daki genel eğitim dilinin de Türkçe olmasını istemektedir gibi bir yanılgı ve yanlışı ifade ederler.
Eğitim dili açısından, Kürtler ve Kürdistan ile Medresetu’z-Zehra birbirinden farklı olup birbirine karıştırılmamalıdır.
İkinci kısım ise; Art niyetli olmayıp ancak, Kürdistan ile Medresetü’z-Zehra’nın eğitim dillerini ayırt edemediklerinden birbiriyle karıştırmakta ve öncekilerin aynı yakıştırmalarını tekrarlamaktadırlar. Bu kısım, iyi niyetli olmasından dolayı mazur sayılabilirler. Fakat bunların iyi niyetli olmaları, onların yanlış fikirlerinin doğru olarak kabul edilmesini gerektirmez. Ne niyetle olursa olsun, yanlış yanlıştır.
Bu izahtan sonra denilebilir ki; Peki, bu meselenin aslı nedir? Nasıl anlaşılmalıdır? Müceddid-i Devran olan Bedîüzzaman bu konuda ne demiştir? Düşüncesi nedir?
Öncelikle bilinmelidir ki, “Eğitim Dili” yönünden; Kürdistan’ın eğitim dili ile Medresetu’z-Zehra’nın eğitim dili birbirinden farklıdır. Her birinin, mevzu ve muhatapları başka başkadır. Yani, birisinin Kürtler ve Kürdistan iken, diğerinin, Alem-i İslam (Medresetu’z-Zehra’nın muhatabı Alem-i İslam) dır.
Bedîüzzaman burada iki problemi çözmek istemiştir:
1)-Kürtler ve Kürdistan’ın; Cehalet, Fakirlik ve aralarındaki ihtilafların neticesinde oluşan perişanlık sebebiyle Medresetüzzehra projesi ile bu problemlerin çözümünü hedeflemiştir.
2)-Âlem-i İslam’ın asr-ı hazır durumunun içinde bulunduğu sosyal sorunlar ile ehl-i imanı birbirine bağlayan bağların farkında olunmaması sonucu perişan bir hale düşmüş, aralarındaki ihtilaf ve cehaletleri sebebiyle istilacıların eli altında olmalarından Medresetüzzehra ile ittihad-ı İslam adına ümmete doğru ve sağlam bir yol göstermeyi hedeflemiştir. Bu iki hedefi analiz edecek olursak;
I-Kürtler ve Kürdistan açısından Medresetüzzehra:
Osmanlı Devleti’nin son zamanları ve bilhassa İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidarı
döneminde,
“Turan Ütopyası” vardı. Bu ideallerinin gerçekleşmesinin önünde de Ermeniler ile Kürtlerden oluşan bir engel bulunuyordu. Osmanlı ve Türkistan Dünyasının arasında bu iki milletin (ulusun) toprakları vardı. Yer (coğrafya) yerinden oynatılamayacağına göre, bu iki ırkın ortadan kaldırılması daha kolay görülüyordu. Yani “
Turan Ülküsü” için Ermeni ve Kürtlerin ortadan kaldırılması planı yapıldı. ‘İttihatçılar’ bu planı tatbikleri esnasında kendi aralarında ‘ZO ve LO şifrelerini kullanıyorlardı.
‘ZO şifresi ile Ermeniler,
‘LO şifresi ile de Kürtler kastedilmekteydi.
[2]
Bu kirli planın uygulamasına, öncelikle, Ermenilerin katliamına (gizli) ferman çıkararak başladılar. Bu kirli Ermeni katliamı ile ilgili siyasetlerinde, bazen Kürtleri kullandılar. Çünkü Ermeni ve Kürtler sınırdaş ve komşu milletler idiler ve de birbirlerine karışmışlıkları da vardı. Daha sonra ise, zamanımıza kadar defalarca (mecburi iskânlar, Ağrı- Şeyh Said- Zilan Deresi, vb.leri hadiselerde) Kürtlerin soykırımları ve tehcirleri yoluna gidildi.
Burada olayın şu noktaları üzerine dikkat çekmek isterim ki; Kürt ve Ermenilerin tahsilsizliği ve cehaletlerinin genel ve aşırı olmasından; her iki halk da (bu son asırda) düşmanlarının eliyle birçok defa birbirlerine karşı kullanıldılar. Ruslar, Ermenileri Kürtlere karşı kullanıp Kürtler Ermenilerin elleriyle katliama uğradılar (Örneğin: Birinci Cihan Harbinde Ermeni İstilası sırasında meydana geldi.).
[3] Osmanlı, Kürtleri Ermenilere karşı kullanıp bu defa bir kısım Ermeniler Kürtlerin eliyle katliama uğradılar (Örneğin: Birinci Cihan Harbi öncesinde yani 1914 yıllarındaki olaylarda)
[4]
Bediüzzaman, Ermeni Katliamı ve Kürtlere uygulanan tenkillerinden yıllar öncesinde kendi kitabı Münazarat da bu olaya dikkat çeker ve şöyle der:
“S-Müjde ne demek? Bazılar bize ‘Sizin (Kürtler) için fenalık var’ diyorlar.” [5] ve
“..bir şey söyleyeceğim, eğer mümkündür Ermeniler birden sahife-i vücuttan silinsin…”[6] Bediüzzaman, burada “1914’deki Ermeni Soykırımı” ve “Kürtlere Defalarca Tekrarlanan Tenkilleri” yıllar öncesinde haber vermekte.. Verdiği bu haberi ise, ya olayların gidişatından ya da Cenab-ı Allah (cc) ın O’nun kalbine ilham etmesinden ‘Keramet’ göstermiştir. Bu ihbarla da, Kürtleri bu zulümden uzak durmaları mevzuunda dikkatlerini çekmiştir.
Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî, devrin şartları içinde; Kürtler ve Kürdistan’ın dünya ve ahreti için bir çözüm üretmek istiyor ve bu meyanda müthiş bir çalışma içine girdiğini görüyoruz. Kürdistan’da Kürtlerin eğitiminin başlaması ve medresenin açılmasını (o günün medresesi, bugünün İlk ve Orta Öğretim ile üniversitesini) istiyordu.
Ve bu isteğini ise, şu şartlara bağlıyordu[7];
1-Kürd Âlimlerinin istikbalinin temini
[8],
2-Kürdistandaki bilim ve eğitimin Medrese Tarzında uygulanması
[9],
3-Bu medresede eğitim dilinin mahalli dille yani Anadilde eğitim olması
[10], “
İnsanda kaderin sikkesi lisandır. İnsaniyetin sureti ise sahife-i lisanda nakş-ı beyan tersim ediyor. Lisan-ı Maderzad ise tabii olduğundan,
elfazı davet etmeksizin zihne geliyor. Alış-veriş yalnız mana ile kaldığından zihin çatallaşmaz ve o lisana giren maarif ‘Nakşun ale’l-Hacer’ gibi baki kalır.”
[11]
4-Kürdistanda medreselerin birleştirilmesi, eğitim birliğinin sağlanması yani
“Kürdistan’da Kürd Tevhid-i Tedrisatının sağlanması
[12],
5- Kürdistan’da eskiden beri devam edip gelen
Ferdi Eğitimin;
Grup/Sınıf Eğitim Düzenine dönüştürülmesi
[13],
6- Bu okullarda sadece
Kürt Âlimleri(eğiticileri ve Kürtçeye Aşina olanları)
nin istihdamı ve görevlendirilmesi
[14],
7-Kürdistandaki Tedrisatın (Eğitim ve Öğretim kurumlarının),
devletçe resmileştirilmesi, yani Anayasal teminat altına alınması
[15],
8-Tüm bunlarla birlikte, Devlet (erkini elinde bulunduranlar ve hukuk)
Kürtlere; vesayete muhtaç bir çocuk nazarıyla bakmamalı. Çünkü bu bakış açısı Kürtleri aşağılayıcı –küçültücü bir tarz olup öyle bir pozisyon alınıyor. Bu ise Kürtlere büyük bir hakaret teşkil ediyor.
[16]
9- Süreç içerisinde,
Kürdistan’ın Eğitim Giderleri mahalli ve Kürtlerin eliyle temin edilmeli. Bunun için,
‘Kürdistan’ın Vergi ve Vakıflarının Gelirlerinden tedariki gerekir[17].
İlk etapta ise;
A-Üç yerde (Kürdistan’da; biri Motikan – Belikan – Sason’un merkezî yerinde, diğeri Ertuşi Aşiret merkezi olan Beytüşşebap’ta, bir diğeri ise Haydaran ve Sîpıkan Aşiretleri merkezindeki Van’da)
‘Daru’t-Talim ve
Daru’l-Muallimin” kurulması/
açılması.
[18]
B-Buranın giderleri ve eğitimcilerinin maaşları
(geçici bir süre için) devletçe tedariki,
[19]
C-Okulların “
Hamidiye Alaylarında (o an için burası imkânlarının elverişliliğinden, geçici bir süreliğine)
kurulup öğretime açılması,
[20]
D-Hiç olmazsa muvakkaten (bir süreliğine) de olsa;
Osmanlı Devletinin Eğitim Kurumlarında (ki, bunlar Kürdistan’da Kürtlerin asimilasyonu için kurulan ‘Türkçe Bilen Devlet Eğitimcilerinin Türkçeyle Eğitim Veren Okullarında)
Kürt Diliyle ve Mahalli Eğiticilerin görev aldığı okulların açılması,
[21]
E-Belli bir süreliğine, bir
‘Daru’l-Muallimin (Öğretmen Okulunun)’ (bu alanda Kürdistan’ın ihtiyacının karşılanması için),
‘Medresetu’z-Zehra’nın dairesi içinde bir şube olarak merkezîleşmesi ve entegrasyonuyla kurulması, açılması.
[22]
Bedîüzzaman Said-i Kürdî, yukarıda geçen düşünce ve çalışmalarını; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilanına kadar olan dönemde devam ettirmiştir.
[23]
II- Âlem-i İslam açısından Medresetüzzehra eğitim projesi;
Bediüzzaman, Osmanlı Devrinin son dönemlerinde; Ecnebilerin, bilhassa
Avrupalıların, Müslümanların arasına ‘ırkçılık ve ayrılıkçılığı’ yerleştirdiğine tanıklık ettiğinden bu durumun âlem-i İslam için gelecekte müthiş bir tehlike oluşturduğunun bilincindedir. Yine o dönemde, Âlem-i İslam’da ‘Dinsizliğin’ yayılmakta olduğunu, alem-i İslam’ın İlim ve Medeniyetteki ilerlemeden geri kalmış olduklarını görüyordu. Ayrıca; İslami şubeler hükmündeki Mektep, Medrese, Tekye’lerin aralarında öyle bir ihtilaf ve kargaşa çıkmıştı ki bu durumdan İslam cemiyeti zarar görmeye başlamıştı.
[24] İşte bu iki fikir âlem-i İslam’ın geleceğini tehdit ediyordu.
Müslümanlar içinde
‘Irkçılık Fikri’ni, Müslüman Halklar arasında da
‘Irkçılığı’ önleyebilmek,
İslami önderler arasındaki ihtilaf ve karışıklığı ortadan kaldırmak ve
‘Dinsizlik Fikrini’ önlemek için; kendine ve Müslümanların önüne bir proje koydu. Bu proje ise, Medresetü’z-Zehra Projesiydi. Medresetü’z-Zehra, bir üniversitedir. Taşıdığı anlamı/görüntüsü itibariyle
Alem-i İslam’daki merkeziliği.. Yer ve Mekân itibariyle Âlem-i İslam(Hindistan, Arabistan, İran, Kafkasya ve Türkistan)ın merkezi ki, o da Kürdistan’dır.
Medresetü’z-Zehra’yı, “…hem ahretimizi kurtarmak ve onun bir faidesi olarak ve hayat-ı dünyeviyemizi de istibdad-ı mutlaktan ve dalaletin helaketinden kurtarmağa ve akvam-ı islamiyenin mabeynindeki uhuvvetini inkişaf ettirmek..” hedefine matuf pek büyük bir
‘Daru’l-Fünun-u İslami’ye’ tasavvuruyla yapılmıştır.
[25] Asya Kıtasının Afrika kıtasından büyüklüğü nispetinde Medresetü’z-Zehra’nın da Ezher Üniversitesinden o nispette büyük olması gerektiğini belirten Bediüzzaman;
kuruluşunu da bazı şartlara bağlayarak niteliklerini özellikle belirtmiştir. Bu nitelikleri şöyle sıralamak mümkündür;
1-Bunun yeri
Âlem-i İslam’ın Merkezinde olmalı. Burası yer olarak “
Kürdistan” ve buranın da ortası
‘Bitlis İli’dir (Önce Bitlis idi daha sonra
“Van İli” oldu).
[26]
2-Van, Diyarbakır ve Bitlis olmak üzere Üç yerde planlanmıştır.
[27]
3-O’nun
Eğitim Dili;
“…lisan-ı Arabî vacip, Kürdî caiz, Türkî lâzım” olmalıdır.
[28]
4-O’nun tedrisatında;
çağın ilim/fenleri ile
dini ilimleri uygunlaştırılarak yapılmalıdır.
[29]
5-‘Medrese’ adıyla isimlendirilmesi. O’nun ismi “Medresetü’z-Zehra” olmalıdır.
[30]
6-Giderleri ve Eğitici maaşları yöredeki Vakıf Müesseseleri ile Devlet tarafından tedarik edilmelidir.
[31]
7-Müderrisleri; Kürtçe bilen
Müderrislerden seçilmelidir.[32]
8-Belirli bir süre için, bir
‘Daru’l-Mallimin (Öğretmen Okulu)’ “Medresetü’z-Zehra’nın dairesinde merkezîleştirmek/kurmak ve entegre etmek
[33].
9-“Medresetü’z-Zehra”, resmi olan diğer yüksekokullarla eşit tutularak
devletçe resmileşmelidir
[34]
10-Öğrencileri tüm Âlem-i İslam’dan olmalıdır.
[35]
Bedîüzzaman; Medresetü’z-Zehra’nın kuruluşu için
‘Altmış beş yıl’ (Türkiye Cumhuriyeti dönemi de dâhil olmak üzere) çalışmış ve mücadele etmiştir.
[36]
‘Medresetü’z-Zehra Eğitim sistemi hakkında şu hususlar da bilinmelidir;
a-Medresetü’z-Zehra’nın Tedrisatı meselesi: Medresetü’z-Zehra tedrisatının içeriği yönünden bakıldığında, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti dönemi olmak üzere farklı iki ayrı dönemden söz edilebilir.
Osmanlı döneminde, Mektep-Medrese-Tekye birlikte Medresetü’z-Zehra’nın içinde düşünülüyordu. Bediüzzaman, yaptığı projeyle bunları birbirleriyle uyumlaştırmak ve yapılan yanlışlıkları ortadan kaldırmak istemiştir.
[37]Ancak, Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise, Bediüzzaman’ın sadece zamanın fenni ilimleriyle dini ilimlerin beraber okutulmasını ve bu terbiye ile yetişmelerini arzulamıştır ki, kendileri, halkları ve İslam Âlemine faydalı olup örnek alınacak numuneler olabilsinler.
[38]
b-Medresetü’z-Zehra’nın Eğitim Dili meselesinde:
1-Kürdler ve Kürdistan’ın eğitim diliyle Medresetü’z-Zehra’nın eğitim dili birbirine karıştırılmaması gerekir ve birbirlerinden ayrı olarak değerlendirilmelidir.
2-Bediüzzaman’ın planladığı üç dilli eğitim; Medresetü’z-Zehra projesine özeldir.
[39]
3- Her ne kadar 1910’da üç dilli bir çözüm ön görülmüşse de Osmanlı Hilafet/Devletinin dağılmış olmasından ötürü bu hususun yeni döneme uygun bir tarzda yeniden yorumlanması ve çözümlenmesi ayrıca değerlendirilmelidir.
Kürtlerin Dili konusunda: İlköğretimden ta lise ve üniversiteye kadar tedrisatın tüm alanlarında; Münazarat Kitabının girişinde ve birkaç makalesinde Bediüzzaman’ın belirttiği gibi –ki, yukarıda gözden geçirip yazdık-, ‘Kürdistan’daki tedrisat ve eğitim için Kürtlerin kendi anadilleri kullanılmalıdır
[40]. Nasıl ki “Her bitki kendi kökü üzerinde göğerir.” Aynen öyle de;
Kürtler ve Kürdistan için de Kürtçe fıtrat gereği ve sünnetüllahın muvafıkı olarak farzdır.
Bu projedeki Arapçanın Vacibiyeti; Arapçanın Müslümanlar arasında ortak dil ve Kur’an ile Hadislerin dili olmasındandır ki, bu Âlim/okumuş sınıfı için vaciptir. Türkçe, hâkim devletin (Osmanlının) dili olması dolayısıyla bilinmesinin gerektiğinin yanında, Kürtçenin de bölgenin dili olmasından Üniversitede okuyanların
mahalli dili bilmesinin bir gerekliliktir.
Özetle; Acaba, herkese kendi ana dili ile eğitim ve tedrisatta dilin vacibiyeti olsun da, Kürtler için neden olmasın. Dünya niçin herkese terakki dünyası olsun da–ki, Anadil edebiyat ve tedrisatın biricik üstadıdır-, Kürtler için tedenni dünyası olsun… La valla… Kürtler; önlerine konan her türlü oyun, hile, plan ve zulme rağmen, onlar da herkes gibi, her alanda kendi anadillerinde çalışmalarını yapacak, okuyup yazacaklardır.
[41] Ahiret ile birlikte dünyalarını da imar edeceklerdir inşaellah. Zira ahiretsiz dünya gibi, dünyasız ahiret de zahmetli, perişanlık ve muvaffakiyetsizliği getirir. “Înne me’el-‘Usrî Yusra” …
Not: Hikmeti İlahi, Ezher Üniversitesinin bu hale getirilmesi, yani Şiiliğe ilaveten Dört Mehebin Medrese Revaklarının da yapılıp büyütülmesi, Salahaddin-i Eyyubi-i Kürdi’nin eliyle meydana geldiği gibi, aynı milletin ahfadı olan Bedîüzzaman Said-i Kürdî’nin de bu projesinde Medresetü’z-Zehra’nın olması (İnşallah tahakkuk edecek) Kader-i İlahinin bir remzidir ki alem-i islamın ilimde terakkisi ve hem de ümmetin tevhidi sanki bu milletin eliyle oluyor.?! ‘Elhamdüllillahi haza min fedli rabbi’.
Adilê Etmanekî / 15.04.2025
[1] BSN, İçtimai Dersler, 141.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[2] Celadet Ali Bedirhan, MK Paşa …’ne Açık Mektup =(
A.Mek.): Şafak Matbaası, Ankara-1978
[3] BSN, İçtimai Dersler, 112.s, 577-578.s, Lem’alar, 349-352.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013,
[4] O. Aytar. Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna (= HAKK).27-51, 151-164, 30-31:Medya Güneşi Yay. İstanbul-1992
[5] BSN, İçtimai Dersler, 82.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[6] BSN, a.g.e. 108.s
[7] BSN, a.g.e. 30.s,34-35.s,141.s,507-508.s, 511-512.s
[8] BSN, a.g.e. 141.s, 144.s, 523.s, 543-544.s
[9] BSN, a.g.e. 141.s, 144.s, 167.s, 523.s, 543-544.s, 588.s
[10]BSN, a.g.e. 23.s, 85.s, 142.s, 191.s, 507.s, 512.s, 523.s, 543-544.s
[11]BSN, a.g.e. 191.s
[12]BSN, a.g.e. 143-144.s, 543-544.s
[13]BSN, İçtimai Dersler, 142.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[14]BSN, İçtimai Dersler, 142.s, 507.s, 508.s, 512.s, 523.s, 543-544.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[15]BSN, A.g.e.142.s
[16]BSN, A.g.e.140.s, 142.s, 145.s, 189-190.s
[17]BSN, A.g.e.143.s
[18]BSN, A.g.e.141.s, 508.s, 543-544.s, Emirdağ Lahikası, 430.s
[19]BSN, A.g.e. 143.s, 508.s, 523.s, 543-544.s
[20]BSN. A.g.e.505-508.s, 512.s, 523.s, 543-544.s
[21]BSN, A.g.e.508.s, 512.s, 523.s, 543-544.s
[22]BSN A.g.e.142-143.s
[23]BSN, A.g.e.588-589.s
[24]BSN, A.g.e.21.s, 24.s, 516-517.s, Emirdağ Lahikası, 194-199.s
[25]BSN, Emirdağ Lahikası, 450.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[26]BSN, İçtimai Dersler, 141.s, Emirdağ Lahikası, 430.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[27]BSN, İçtimai Dersler, 141.s, Emirdağ Lahikası, 430.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[28]BSN, İçtimai Dersler, 141.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[29]BSN, İçtimai Dersler, 141-142.s, 144-145.s, 539.s, Emirdağ Lahikası, 430-431.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[30]BSN, İçtimai Dersler, 141.s, 523.s, Emirdağ Lahikası, 450.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[31]BSN, İçtimai Dersler, 143.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[32]BSN, A.g.e.142.s, 512.s, 523.s, 543-544.s
[33]BSN, A.g.e.142.s
[34]BSN, A.g.e. 142.s
[35]BSN, İçtimai Dersler, 143.s, Emirdağ Lahikası, 195-197.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[36]BSN, Emirdağ Lahikası, 449.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[37]BSN, İçtimai Dersler, 143.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[38]BSN, Emirdağ Lahikası, 450-452.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[39]BSN, İçtimai Dersler, 141.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
[40]BSN. A.g.e. 191.s, 507-508.s, 512.s, 523.s, 543-544.s,
[41]BSN. İçtimai Dersler, 143.s, 509-510.s, Emirdağ Lahikası, 431.s, Zehra Yayıncılık, İstanbul-2013.
Yorum Yap