Hamidiye Alayları, II. Abdülhamid döneminde Kürdistan’da Osmanlı Devleti'nin otoritesini yeniden tesis etmek, etnik ve mezhepsel çatışmaları dengelemek ve dış tehditlere karşı özellikle sadık Kürt aşiretlerini örgütlemek amacıyla kurulmuş askeri bir yapıdır. 1890’larda teşkil edilen bu alaylar, hem iç güvenliği sağlama hem de sınır bölgelerinde askerî caydırıcılık oluşturma işlevi görmeyi hedeflemiştir. Ancak uygulamada bu yapının birçok soruna neden olduğu da bir gerçektir. Keyfî uygulamalar, aşiretçilik temelli güç odakları, devletin silahlı desteğini alan bazı grupların kendi halkına zulmetmesi gibi problemler zamanla büyümüş; kimi bölgelerde çatışma ve kaosun kaynağı hâline gelmiştir. Bu yapı Kürt toplumunda kimileri için Osmanlı’ya bağlılığın simgesi, kimileri için ise zulmün ve ayrımcılığın aracı olarak algılanmıştır.
Bediüzzaman Said Nursî, dönemin önemli mütefekkirlerinden biri olarak, Hamidiye Alaylarına karşı doğrudan retçi bir tutum sergilememiş, aksine yapının
ıslah edilmesi gerektiğini savunmuştur. Onun yaklaşımı, dönemin siyasal ve toplumsal karmaşası içinde
adalet, hikmet ve maslahat eksenli bir değerlendirme çerçevesi sunar.
Tarihsel Arka Plan
Hamidiye Alaylarının kuruluş süreci, yalnızca iç güvenlik kaygısıyla açıklanamaz. Alayların teşkili, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti'nin çok tabakalı krizleri ile doğrudan ilişkilidir. 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonrası yaşanan otorite boşluğu, Rusya’nın bölgedeki nüfuzunun artması ve Ermeni komitelerinin faaliyetleri, yeni güvenlik politikalarının geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Özellikle Ermeni Taşnak ve Hınçak komiteleri, Rusya’nın desteğiyle bağımsızlık arayışına girmiş ve Osmanlı yönetimine karşı örgütlü bir mücadele başlatmıştır. Aynı dönemde, Şeyh Ubeydullah Nehrî liderliğinde 1880-1881 yıllarında bağımsız bir Kürdistan hedefleyen askeri hareketlilik, Osmanlı merkezini derinden etkilemiştir. Tüm bu gelişmeler, II. Abdülhamid’in Kürt aşiretlerini kontrol altına alacak, aynı zamanda Osmanlı’ya sadakatlerini pekiştirecek bir ordu kurma fikrini güçlendirmiştir.
1891 yılında kurulan Hamidiye Süvari Alayları, büyük ölçüde sadık ve Sünni Kürt aşiretlerinden oluşturulmuştur. Ancak bu yapılanma her Kürt aşiretini kapsamamış; bazıları dışlanmış, bazıları ise devletle olan geçmiş sorunları ya da bağımsız tutumları nedeniyle gönüllü katılmamıştır. Bu seçici yaklaşım, aşiretler arasında
derin çatışmalara ve ayrışmalara yol açmıştır. Özellikle Muş, Bitlis, Van ve Sason gibi bölgelerde aşiret kavgaları, Hamidiye Alaylarının doğrudan ya da dolaylı müdahalesiyle büyümüş; sosyal doku ciddi şekilde zedelenmiştir. Devletin desteğini arkasına alan bazı aşiretler, bu gücü kendi çıkarları için kullanmış, baskı, şiddet ve zorbalık gibi uygulamalar halk arasında yaygınlaşmış ve bölgedeki
toplumsal huzuru tehdit eden bir mekanizma hâline gelmiştir.
Bediüzzaman’ın Genç Yaştaki Gözlemleri
Bediüzzaman Said Nursî, Kürdistan’da yetişmiş bir âlim olarak, Hamidiye Alaylarının toplum üzerindeki etkilerine genç yaşlardan itibaren tanıklık etmiştir. Yeğeni Abdurrahman Nursî’nin kaleme aldığı “Tarihçe-i Hayat” adlı eserde anlatıldığına göre, Bediüzzaman henüz 16 yaşlarındayken Siirt’in Tillo beldesinde inzivaya çekildiği bir dönemde, rüyasında Abdulkadir-i Geylânî Hazretlerini görmüş ve şu talimatı almıştır:
“Molla Said! Miran Aşireti Reisi Mustafa Paşa’ya gidiniz ve kendisini tarik-i hidayete davet ediniz. Ve kendisine yaptığı zulümden vazgeçirin, namaza emir, ma’rufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz!” Bediüzzaman bu rüya üzerine harekete geçmiş ve Mustafa Paşa’nın çadırına gitmiştir. Paşa kendisine neden geldiğini sorduğunda, şu ifadeyle karşılık vermiştir:
“Ya zulmü terkle namazını kılacaksın veyahut seni öldüreceğim.”[1]
Bu olay, Bediüzzaman’ın daha genç yaşta bölgedeki sosyal adaletsizliklere, özellikle Hamidiye Alayları üzerinden güç elde etmiş aşiret reislerinin baskıcı uygulamalarına karşı tavır aldığını gösteren önemli bir örnektir. Aynı zamanda onun, daha o yıllarda bile
dinî, ahlaki ve toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket ettiğini göstermektedir.
Bediüzzaman’ın ıslah merkezli yaklaşımı:
Bediüzzaman Said Nursî’nin düşünce sisteminde kurumlara yönelik eleştiriler, toptan reddetme ya da inkâr üzerine kurulmaz. O, değerlendirmelerini
netice, maslahat ve
hakikat üzerinden yapar. Bu bağlamda Hamidiye Alayları’nı da kategorik olarak kötü ya da zararlı bir yapı olarak nitelendirmek yerine,
çıktılarına, uygulama hatalarına ve yönlendirme biçimine odaklanır.
[2] Sorunun yapının bizzat kendisinden değil, yönetenlerden ve uygulayıcılardan kaynaklandığını vurgular. Bediüzzaman, her olay ve kurumu
ahlak, adalet ve hikmet süzgecinden geçirerek değerlendirir. Onun yaklaşımında tek ölçüt değil,
çoklu ölçütler dengesi söz konusudur. Bu bakış açısı, Hamidiye Alayları gibi tartışmalı kurumlar için de geçerlidir. Zira o, bu yapının ıslah edilerek
faydalı bir kuruma dönüştürülebileceğini düşünmüş ve bu yönde tekliflerde bulunmuştur. Kendi ifadesiyle, meselenin kökten yok edilmesinden ziyade,
ıslahı esas alan bir yaklaşım sergilemiştir:
“’Hamidiye’ denen asakir-i milliye-i müttehide-i Kürdî intizam ister, lağvı kabul etmez. Zira intizam, zararı def ve büyük bir menfaatını temin edecektir. Ve mevt ve mahvın kardeşi olan lağv -ki zararı zararla def’dir- muhalif-i kaide-i usûldür…”[3] Bu sözleriyle Hamidiye Alayları’nın disiplinsizliğinin düzeltilmesi gerektiğini, ancak tamamen ortadan kaldırılmasının çok daha büyük zararlara yol açacağını vurgular. Onun bu yaklaşımı,
tedrici ıslah ilkesine dayanır. Bediüzzaman'a göre Hamidiye Alayları'nın
“zararları zararla def edilmemelidir”. Aksine, bunların olumlu tarafları muhafaza edilmeli, suiistimaller önlenmeli, düzen ve disiplin ile olumlu bir çehreye kavuşturulmalıdır. Bediüzzaman; toptancı bir inkâr değil, akıllı bir tamir fikrini esas aldığından bu kurumlara yaklaşımında da “ıslah edilebilirlik” ilkesini öncelemiştir.
Askerlik, Eğitim ve Toplumsal Dönüşüm ilişkisi
Bediüzzaman, askerliği sadece savaş ve güvenlik aracı olarak değil,
toplumsal dönüşümün bir vasıtası olarak da görmüştür. Onun nazarında askerlik,
aşiretler arası birlik, disiplin, eğitim, medenileşme ve
sosyalleşme açısından büyük bir potansiyele sahiptir.
Hamidiye Alaylarını değerlendirirken sıkça vurguladığı konulardan biri,
askerliğin Kürt toplumu üzerindeki olumlu dönüştürücü etkisidir. Ona göre, Hamidiye Alaylarının kapatılması, bir pencereyi değil bir kapıyı kapatmak gibidir. Aşiret mekteplerinin kapatılmasının bile Kürt çocuklarında hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattığını belirten Bediüzzaman, alayların ortadan kaldırılmasının çok daha yıkıcı sonuçlar doğuracağına dikkat çeker:
“Pencerenin kapatılmasıyla böyle olursa, kapının seddi ile neler olmaz?”[4] Bu ifadeyle Bediüzzaman, Hamidiye Alayları'nın eğitimle entegre hâle getirilmesini ve birer
medeniyet okulu gibi yapılandırılmasını önermektedir. Ona göre alaylar sadece savaş eğitimi veren yapılar değil, aynı zamanda toplumun eğitilmesi için kullanılabilecek birer araçtır.
Bediüzzaman, Hamidiye Alayları’nın yeniden düzenlenip, içerisine
dini ilimlerle birlikte modern fen bilimlerinin de yer aldığı eğitim kurumlarının entegre edilmesini savunur. Bu alayların eğitimle desteklenmesi hâlinde, Kürt toplumunun hem Osmanlı'ya bağlılığı artacak hem de modernleşme süreçlerine entegre olabilecektir. Bu yönüyle askerliği bir
kültürel ve medeniyet projesi olarak değerlendirir:
“…Hem de vahşet ve ihtilaf ve aşairlik ve hükümetsizliğin netaic-i zaruriyesi olan fenalıkları Kürdlere sebeb-i kemal olan ‘askerlik’ mürafakatıyla illet-i tardiye gibi illet yapmak, bir büyük âlimin işlediği bir kabahat ile ilmi tezyif ve muzır bilmek gibidir”[5] Bu benzetme ile, askerlik kurumunda yapılan hataların askerlik kurumunu kötü göstermemesi gerektiğini; tıpkı bir âlimin hatasının ilmi değersiz kılmayacağı gibi, alaylardaki suiistimallerin de tüm yapıyı suçlu göstermemesi gerektiğini ifade eder.
Askerlik, onun gözünde toplumun eğitilmesi, disiplin altına alınması ve medeni bir yaşam tarzına kavuşturulması için bir vasıtadır. Bu sebeple Hamidiye Alayları'nın
eğitimle entegre edilmesi, adaletli bir şekilde yönlendirilmesi, israf ve istibdattan arındırılması, onun idealindeki milli kimliğin adımlarından olan
‘Kürt birleşik millî ordusu’[6] anlayışının da temelini oluşturur.
Meşrutiyet Dönemi Makaleleri Üzerinden Değerlendirmeler
1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanı, Osmanlı coğrafyasında birçok fikir hareketini ve toplumsal açılımı beraberinde getirmiştir. Bu dönemde basın özgürlüğü, dernek kurma ve fikir beyan etme özgürlüğü sayesinde Kürt aydınları da seslerini duyurabilme imkânı bulmuşlardır. Bediüzzaman da bu özgürlük ortamından yararlanarak Kürt toplumu adına düşünce üretmiş, makaleler yazmış ve çözüm önerileri sunmuştur. Bu önerilerden birisi de
Hamidiye Alayları ve aşiret yapısı ile ilgilidir.
Şura-yı Ümmet Gazetesi’nin 19 Kasım 1908 tarihli sayısında yayımlanan
“Hamidiye Alaylarına Dair Beyan-ı Hakikat”[7] başlıklı makalesi, Bediüzzaman’ın bu yapıya dair ıslah odaklı yaklaşımını açıkça ortaya koyar:
“’Hamidiye’ denen asakir-i milliye-i müttehide-i Kürdî intizam ister, lağvı kabul etmez. Zira intizam, zararı def ve büyük bir menfaatını temin edecektir. Ve mevt ve mahvın kardeşi olan lağv -ki zararı zararla def’dir- muhalif-i kaide-i usûldür”[8] Bu ifadeyle Bediüzzaman, Hamidiye Alaylarının tamamen kaldırılmasının, sadece mevcut zararın başka bir zararla giderilmesi anlamına geleceğini, bunun ise temel ilkelere aykırı olduğunu vurgular. Ona göre esas olan, var olan kurumun disiplin altına alınması, yapısal olarak ıslah edilmesi ve
büyük faydalar sağlayacak bir potansiyele dönüştürülmesidir.
Aynı yılın
12 Aralık 1908 tarihli
Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi’nin 2. sayısında yayımlanan
“Kürtler Neye Muhtaç?” [9] başlıklı makalesinde ise, Bediüzzaman Kürt toplumunun temel iki ihtiyacını şöyle açıklar: 1-
Millî birlik ve beraberlik, 2- Dinî ilimlerle birlikte modern fen ve teknik ilimlerin yaygınlaştırılmasıdır. Bu iki amacın da hayata geçirilmesinde Hamidiye Alaylarının önemli bir araç olabileceğini belirtir. Çünkü bu alaylar, Kürt aşiretlerini bir araya getirme potansiyeline sahip olduğu gibi, aynı zamanda
eğitim ve toplumsal dönüşüm projeleriyle entegre edilirse gerçek bir millet ordusu hâline de gelebilir. Bu noktada Bediüzzaman, Hamidiye Alaylarını sadece askerî bir yapılanma olarak değil,
medeniyet ve kalkınma sürecinin taşıyıcısı bir güç olarak görmektedir.
Yine
26 Aralık 1908 tarihli
Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi’nin 4. sayısında yayımlanan
“Bediüzzaman Molla Said-i Kürdî’nin Mebusana Hitabı”[10] başlıklı yazısında Kürtlerin yeni eğitim sistemine yönelik korkularından bahseder. Bu korkunun çözümünün, Hamidiye Alayları vasıtasıyla kurulacak ve
“medrese” ismiyle anılacak yeni eğitim kurumlarında dini ilimlerle birlikte modern fenlerin öğretilmesi olduğunu belirtir. Böylece halkın tepkisini çekmeden, onları modernleşme sürecine dahil etmek mümkündür. Bu yaklaşım, onun
toplumun sosyo-psikolojik yapısını dikkate alan tedrici modernleşme fikrini açıkça ortaya koyar.
Aynı fikirler,
Volkan Gazetesi’nin 25 Mart 1909 tarihli 84. sayısında yayımlanan “Bediüzzaman-ı Kürdî’nin Fihriste-i Makasıdı ve Efkârının Programıdır”[11] başlıklı makalesinin sonunda
[12] de tekrar edilir. Bu yazılar, Bediüzzaman’ın Hamidiye Alaylarını bir "sorun" olarak değil,
dönüştürülmesi gereken bir fırsat olarak gördüğünü belgeleyen önemli kaynaklardır.
Münazarat[13] ve Son Dönem Eleştirileri
Bediüzzaman’ın 1910 yılında kaleme aldığı ve Kürt aşiretleriyle doğrudan yaptığı görüşmelere dayanan
“Münazarat” adlı eseri, onun Hamidiye Alayları konusundaki düşüncelerinin olgunlaşmış hâlini sunar. Bu eser, hem toplumun gerçek nabzını tuttuğu hem de çözüm önerileri sunduğu için özel bir öneme sahiptir.
Münazarat’ta yer alan bir diyalogda,
“İstibdadın çirkinliğine, meşrutiyetin bu derece iyiliğine delilin nedir?” sorusuna Bediüzzaman’ın verdiği cevap, dolaylı olarak Hamidiye Alaylarına yönelik sert bir eleştiri içermektedir:
“…eşkiyalık ve husumet derdiyle mültehab bulunan o vücuda, iltihabı tezyid eden ‘hamidîlik’ icra etmek... Acaba tedavi mi, yoksa tesmim midir? Melekü’l-mevte yardım etmektir…”[14] Bu ifadeyle Bediüzzaman, Hamidiye Alaylarının eğer
islah edilmeden, sadece eski istibdat anlayışıyla uygulanmaya devam ederse, toplumsal yaraları tedavi etmek yerine daha da derinleştireceğini ve
ölümcül sonuçlar doğuracağını ifade etmektedir. Ona göre Kürt toplumunda zaten var olan eşkiyalık, düşmanlık ve kaos ortamı, Hamidiye Alaylarının yanlış yönetimiyle daha da kötüleşmiş ve adeta bir
zehirlenme etkisi göstermiştir. Burada dikkat çeken nokta, Bediüzzaman’ın ilk dönem yazılarında ıslah edilebileceğine inandığı bu yapının, zamanla
bu potansiyelini kaybetmesi ve istibdadın aracı hâline gelmesi sebebiyle daha sert eleştirilere maruz kalmasıdır. Şunu söylemek mümkündür ki, Bediüzzaman’ın eleştirisi yapıya değil,
kullanım biçimine ve kötü yönetime yöneliktir.
Sonuç olarak; Bediüzzaman Said Nursî’nin Hamidiye Alaylarına bakışı, ne körü körüne bir savunma ne de kategorik bir reddiyedir.
Onun bu kuruma yaklaşımı, çok tabakalı bir muhakeme, tarihi bağlamı gözeten bir perspektif ve ıslahı esas alan bir metodoloji üzerinden şekillenmiştir. Tarihî, siyasi ve toplumsal bağlamları dikkate alarak yaptığı değerlendirmeler, her zaman
adalet, maslahat ve
hikmet ilkeleriyle örülüdür.
Hamidiye Alayları, kuruluş amaçları bakımından bir ihtiyaca cevap verme arayışının ürünü olmakla birlikte, uygulamada çeşitli sorunlara ve suistimallere zemin hazırlamıştır. Bediüzzaman bu çelişkili durumu çok iyi tahlil etmiş;
yapının potansiyel faydalarını göz ardı etmeden, zarar veren yönlerine karşı da duyarsız kalmamıştır. Onun önerisi, yapının tümden kaldırılması değil,
ıslah edilerek bir dönüşüm geçirmesi ve yeniden yapılandırılmasıdır.
Bediüzzaman’a göre; Suiistimallerin nedeni askerlik kurumu değil, onu kötüye kullanan zihniyettir. Alaylardaki olumsuzluklar; aşiretçilik, hükümetsizlik, cehalet ve vahşet ortamının zorunlu sonuçlarıdır. Askerlik doğru kullanıldığında Kürt toplumu için bir
kültürel ve sosyolojik eğitim vasıtası olabilir. Eğitim ile entegre edilen bir askerî yapılanma, Kürt toplumunu hem Osmanlı’ya daha güçlü bağlayacak hem de medeniyet dairesine taşıyacaktır.
Ancak II. Meşrutiyet sonrası dönemde gerek İttihat ve Terakki yönetiminin politikaları, gerekse alayların disiplin altına alınmasında gösterilen yetersizlikler, Bediüzzaman’ın teklif ettiği ıslah modelinin uygulanmasını engellemiştir.
Münazarat eserinde yer alan eleştiriler, bu başarısızlığa karşı duyduğu hayal kırıklığını ve toplum adına taşıdığı endişeyi açıkça ortaya koyar. Bediüzzaman’ın bu konudaki tavrı, daha genel bir tutumun parçasıdır: O, daima
tahrip ve yıkım yerine yapım ve düzeltme yolunu önermiştir.
Kurumları düşmanlaştırmak yerine, onları ideal işleyişlerine kavuşturacak yolları aramıştır.
Toplumların dönüşümünün kökten değil, tedrici ve dengeli bir şekilde olması gerektiğini savunmuştur.
Bediüzzaman, Hamidiye Alaylarını bir vehim ya da övgü konusu yapmamış;
gerçekçi, yapıcı ve sorumlu bir yaklaşımla ele almıştır. Onun bu tavrı, sadece Hamidiye Alayları için değil, genel olarak tarihî kurumlara, toplumsal yapılara ve siyasi süreçlere karşı geliştirilecek
adil, ıslah temelli bir bakış açısı için önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Abdullah MOLLAOĞLU
28.09.2025
[1] B.S.N. Tenvir Neşriyat, İçtimai Reçeteler 1, 20.s. https://www.tenvirmobil.com
[2]B.S.N. Zehra Yayıncılık, Mektubat,493.s, https://zehra.com.tr
[3] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 505.s, https://zehra.com.tr
[4] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 505.s, https://zehra.com.tr
[5] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 506.s, https://zehra.com.tr
[6] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 505.s, https://zehra.com.tr
[7] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 505-506.s, https://zehra.com.tr
[8] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 505.s, https://zehra.com.tr
[9] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 511-512.s, https://zehra.com.tr
[10] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 518-523.s, https://zehra.com.tr
[11] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 537-544.s, https://zehra.com.tr
[12] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 544.s, https://zehra.com.tr
[13] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 77-149.s, https://zehra.com.tr
[14] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 84.s, https://zehra.com.tr
Yorum Yap