Mevzuya girmeden önce, “
Ahirzaman” ve “
Fitne” kavramlarını açıklamakta fayda vardır.
Ahir Zaman:
Terim olarak, “
dünyanın son günleri”, “
kıyamete yaklaşan son devre”, “
zamanın ve âlemin sonunu veya son günleri”ni ifade eder. İslam, “
âlemin başı gibi, sonu da vardır” demektedir. Ancak, bu baş ve sonu, Allah’ın ilmine hasredip insanca meçhul olduğunu ifade eder.
Fitne:
Bu terim, “
imtihan”, “
iyi veya kötü şeylerle deneme”, “
manevi çöküntü”, “
dinî, içtimaî ve siyasî kargaşa” gibi birçok anlamlara gelmektedir. “
Fetn” kökünden türeme olan fitne, “
Saflık derecelerini anlamak için, altın ve gümüş gibi değerli madenleri ateşte eritmek” demektir. “
Aldatıcı”, “
çeldirici”, “
zarar verici”, “
zorlayıcı” anlamlarında da kullanılan “
fettân” sözcüğü de aynı kökten türemedir. “
Fitne” sözcüğü, ziyadesiyle menfiliği çağrıştırsa da, “
inanç uğruna maruz kalınan ağır işkence”ler aracılığıyla kazanılan “
güçlü irade”, “
kararlılık” ve “
ahlâkî erdem” ve “
manevi arınma”lar, onun müspet yanına işaret etmektedir.
Kur’an’da Ahirzaman:
“
Ahirzaman” terimi Kur’an’da geçmez; “
ahiret” şeklindeki kullanım ise, “
ölümden sonraki âlem ve hayat”la ilgilidir. Kur’an’da, “
Ahirzaman” yerine, daha çok “
Yevme’l-Kıyame”, “
Saat”, “
Vakıa”, “
Ba’s”, “
Haşr”, “
Ukba”, “
Meâd” gibi kavramlar geçmektedir. Bunlar ise, tamamen “
kozmik yıkılış” ve “
sonrasındaki İlâhî icraatlar”la alakalıdır. Kıyamet, Kur’an’ın lisanında “
Mugayebat-ı Hamse”den kabul edilir; ilmi, yalnızca Allah’a mahsustur.
[1]
Kur’an’da Fitne:
“
Fitne” kelimesi, Kur’an’ın 34 ayetinde doğrudan doğruya, 26 ayetinde ise, türevleri şeklinde geçmektedir. Fitnenin Kur’an’daki kullanımı çeşitli anlamlara gelecek şekildedir. Mesela
Harut-Marut kısasında geçen, “
Biz, yalnızca bir fitneyiz”
[2] ayetinde, “
imtihan” anlamındadır. “
Fitneden eser kalmayıncaya kadar... Onlarla savaşın!”
[3] ayetinde, “
kargaşa” anlamındadır. “
Kalplerinde sapma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlar yapmak için ondan(Kur’an’dan) müteşabih olanına uyarlar”
[4] ayetinde, “
fikir ihtilâfı” anlamındadır. “
Allah, kimin fitnesini dilerse, artık onun için sen Allah’tan hiç bir şeye malik olamazsın!”
[5] ayetinde, “
sapkınlık” anlamındadır. “
Tadın fitnenizi!”
[6] ayetinde, “azap” anlamındadır. Ve hakeza...
Hadislerde Ahirzaman:
Peygamber(asm), hadislerinde, bu terimi, bazen doğrudan “
Ahirzaman” şeklinde, bazen de,
ﺳﻴﺄﺗﻰﻋﻟﻰﺍﻟﻧﺎﺱﺯﻣﺎﻥ Yani, “
İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki!” ifadeleriyle kullanmışlardır. Hadisler, “
Ahirzaman” için, “
Hz. Peygamberin bi’setiyle başlamıştır” demektedir
[7]. Onun için Peygamberimize, “
Ahirzaman Peygamberi” denilir. Ayet ve hadislerde de, “
Hateme’n-Nebiyyin”(Son peygamber) ifadesi kullanılır.
[8] Peygamberimizin hükmü, “
Kıyamet”e kadar baki olduğundan, Ahirzamanın ne zaman biteceği için, “
Allahu A’lem”(Allah bilir) ifadesi tercih edilmiştir.
Hadislerle Fitne:
Hadis kitaplarında “
Fiten” ve “
Melahim” başlıklarıyla zikredilen “
Fitne” mevzusu, Efendimizin lisanında, daha çok “
İslâm ümmetinin birlik ve bütünlüğünü bozan komplolar”, “
ümmet içinde zuhur eden her türlü yıkıcı ve bozucu faaliyetler” için kullanılmıştır. Mesela “
Bir takım fitnelerin, yağmur selleri gibi evlerinizin arasında aktığını görüyorum.”
[9] diyerek, Hz. Osman’ın şehadeti ve sonrasındaki iç kargaşalara işaret etmesi gibi... Keza, “
Zaman yaklaşacak(bereketi kalkacak), ameller azalacak, açgözlülük yayılacak, fitneler açığa çıkacak ve adam öldürme olayları artacak”
[10]mealindeki ihbarı, bu kabilden hadislerdendir.
Peygamberimizin, “
Eşratü’s-Sa’e” olarak isimlendirilen “
Ahirzaman ya da Kıyamet Alametleri”ne dair yüzlerce ihbaratı vardır. Bir kısmına “
Alâmat-ı Suğra”(Küçük Alametler), bir kısmına da “
Alâmat-ı Kübra”(Büyük Alametler) denilmiştir. Tafsilatını ilgili kitap ve hadislere havale edip, mevzunun
Risale-i Nur’daki yeri ve önemi üzerinde durmak istiyorum.
Beşinci Şua’, bu husustaki en derli-toplu kaynaktır; ancak ondan istifadeyle birlikte,
ikinci bir derlemeyi de faydalı buldum. Böylece aynı mevzunun
Beşinci Şua’da geçmeyen aksamlarını da paylaşmış olacağız. Önce bir soru-cevap:
“
Gaybı, yalnızca Allah bildiğine göre, Peygamberimizin Ahirzaman’la ilgili ihbarlarını nasıl değerlendirmeliyiz?”
Bu soruyu, bir kaç madde zımnında izah etmek mümkündür.
1-Allah’ın bildirmesiyle. Evet, her ne kadar onlarca ayet gaybı yalnızca Allah’a hasrediyorsa da, bir ayette şu istisnayı okumaktayız: “
Ancak peygamberlerden, bildirmek istediği istisna.”
[11]Demek genel bir kaidenin istisnası olabilir; o istisna da, “
Allah’ın bildirmek istediği peygamber”dir. Tıpkı şefaat meselesinde olduğu gibi.Şüphe yok ki, Peygamberimiz, bu istisna peygamber ya da peygamberlerin en müstesnasıdır; hepsinin başında gelir. Bu bildirmenin “
vahy-i metluv” şeklinde olması şart değildir; “
hadis-i kudsi”, “
ilham” ve “
rüya” şeklinde olabilir.
2-Peygamberimizin feraseti: Peygamberimizin, a) İnsan fıtratını iyi tanıması, b) Toplumu iyi analiz etmesi, c) Kendisine özgü peygamberce hassasiyeti şeklinde değerlendirilebilir:
Birinci tanıma şekli, Meleklerin “
Âdem”in yaratılışı konusundaki “
Yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi”
[12] istifsarlarındaki tanımaya benzer. Üstad bunu izah ederken,
“Melaike, beşerin isyanlarının devam ve istimrarını, ya Cenab-ı Hakk'ın i'lamıyla bilmişlerdir veya Levh-i Mahfuz'a bakıp ondan almışlardır veyahut insanlardaki kuvve-i gazabiye ve şeheviyeden anlamışlardır.” [13] demektedir. Melaikeye malum olan husus, Peygamberimize de i’lam olmuştur. Zira Peygamberimizin derecesi, meleklerin fevkindedir.
İkinci tanıma şeklinde, toplumda
numuneler şeklinde görülen
beşerî ihtiraslar ve
sapmaların, sonraki dönemlerde büyük çaplı tezahürlerinin olabileceğini
ileri görüşlülüğüyle keşfetmiş olabilir.
Üçüncü tanıma şeklinde ise,
Sa’di’nin, Gülistan’
ında belirttiği
Yakubvarî peygamberce hassasiyettir: “
Hazret-i Yakub’a sorulmuş ki: ‘Niçin Mısır’dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de, yanında bulunan Ken’an kuyusundaki Yusuf’u görmedin?’ Cevaben demiş ki
: “Bizim halimiz, çakan şimşekler gibidir; bazen görünür, bazen saklanır. Bazı vakit olur ki, en yüksek mevkide oturup her tarafı görür gibi oluruz, bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz.”
[14] İşte, henüz bebekliğinde, “
Ümmeti! Ümmeti!” diyerek ümmetine şiddet-i alakasını gösteren Peygamberimizin, ümmetinin başına gelecek hadiselere karşı şiddet-i hassasiyeti bu örnekle anlaşılabilir.
Bu izahattan sonra, asıl konumuza, yani “Risale-i Nur Çerçevesinde Ahirzaman Fitnesi”ni işleyebiliriz. Konuyu, madde-madde ara başlıklar halinde sıralıyorum:
1-İhtilâfa Dair Fitneler:
“
Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak; bunlardan ancak bir tanesi fırka-i naciye olacaktır. ‘
Bunlar kimdir?’ diye sorulduğunda, Peygamber(asm),
‘Benim ve ashabımın takip ettiği yolu izleyenlerdir’.” diye cevapladı
.”
[15]
“
Benden sonra hilâfet, otuz sene devam edecek. Daha sonra ısırıcı bir saltanata dönecektir. Bu iş(İslâmiyet), nübüvvet ve rahmetle başladı, sonra rahmet ve hilâfet şeklini alacaktır. Daha sonra ısırıcı bir saltanata, daha sonra da ceberrut ve fesad şekline dönüşecektir.”
[16]
“
Ahirzaman’ın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev’-i beşeri herc ü merc eder ve koca İslâm’ı esaret altına alır.”
[17]
“
Aç insanların sofraya saldırmaları gibi, düşmanlarınızın da birleşerek üzerinize üşüşecekleri zaman yakındır.” Sahabelerden biri,
“Ya Resulüllah, o gün çok mu az olacağız?” diye sorar. Resulüllah, “
Hayır, sayıca çok olacaksınız ancak sel sularının üzerindeki çer-çöp gibi dağınık olacaksınız. O gün, düşmanlarınızın kalbine saldığınız korku kaybolacak; sizin kalbinize ise ‘Vehn’ arız olacaktır.” der. Sahabe, “
Vehn nedir, ya Resulüllah” dediklerinde ise, Peygamber(asm), “
Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur!” diye cevaplar.”
[18]
2-İlme Dair Fitneler:
“
Süfyan(İslâm Deccalı) büyük bir âlim olacak; ilim ile dalâlete düşer. Ve çok âlimler ona tabi olacaklar.”
[19] Üstad Hazretleri, bu hadisi izah ederken, Süfyan’ın zekâ, fen ve siyaset silahıyla çok âlimleri teshir ve fetvacı yaptırdığını, keza, öğretmenleri de kendine taraftar ve dinden mücerred maarifi rehber ittihaz ettiğini söylemektedir.
[20]
Bediüzzaman Hazretleri, Süfyan’a tabi olan bu âlimler için, Hz. Ali’nin diliyle “
Ulema-i Sû’” demektedir. Onları tarif ederken de, “
O bedbahtlar,bazı ehl-i imanın –imanları beraber olduğu halde– ve bir kısım ehl-i ilmin –ahireti tam bildikleri halde– onlara iltihak delâletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyeviyeyi dine ve ahirete, yani elması tanıdığı ve bulduğu halde, beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidane tercih edip dinsizlik ile iftihar ederler.”
[21] gibi ifadelere başvurmaktadır.
“
O zamanın en fenası, ulemanın fenasıdır. Yani dalâletin en fenası, ülemai’s-sû’ namı altındaki bir kısım bedbaht kisve-i ulemada, dini dünyaya satmış adamlardan gelir.” Bu rivayeti aktaran Üstad, devamında, “
Ben de bu noktaya binaen derim ki: Hangi ulema var ki, ezan-ı Muhammediyeyi beğenmeyip, ezan yerinde bir şarkıyı kabul etsin?! Öyleler, âlim değil, belki, meselühum, ﻛﻣﺛﻝﺍﻟﺣﻣﺎﺭﻳﺣﻣﻝﺍﺳﻓﺎﺭﺍ[22] altında dâhil oluyor.”
[23]
“
Ahirzamanda hafızların göğsünden Kur’an nez’ ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.”
[24] Unutkanlıktan şikâyet eden bir hafızı irşad sadedinde bu hadis-i şerifi zikreden Üstad, “
Mümkün oldukça namahreme nazar etmeme”sini tavsiye eder; tavsiyesini, İmam-ı Şafii’den aktardığı “
Harama nazar nisyan verir” sözüyle teyid eder. Daha sonra, mevzuyu tenvir için, “
Evet, ehl-i İslâm’da, nazar-ı haram ziyadeleştikçe hevesat-ı nefsaniye heyecana gelip vücudunda sû-i istimalat ile israfa girer. Haftada bir kaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hafızasına zaaf gelir.” sözleriyle tefsir eder; özellikle de “
memalik-i harrede o sû-i nazardan sû-i istimalat”ın “
umumi bir unutkanlık hastalığı”nı netice vermeye başladığını ifade etmektedir.
[25]
“
O bid’alar ve acemî ve ecnebi hurûfunun(uhrufu ‘ucmin) intişarı zamanı olan o ahirzamanın fena adamları bir kısım ulemaü’s-sû’dur ki,hırs sebebiyle bâtınlarını haramla doldurmak için bid’alara yardım ve fetva verenlerdir.”
[26] Üstad Hazretleri, bu bid’atkâr ulema-i sû’dan bahsederken, onların, “
Haricilerden daha berbat bir surette Sünnet-i Seniyye’ye muhalefet” ettiklerine dikkat çeker.
[27] Yine ulema-i sû’yu tavsif ederken, “
Bid’aları icad eden”, “
kafile-i uzmadan inhiraf eden”, “
ulema-i sû tabirine layık bedbahtlar”, “
vicdanını dünyaya satan”, “
ehl-i ilhada kapılan”, “
sadık-ı ahmak”lar gibi vurgularda bulunur.
[28]
3-Sefahate Dair Fitneler:
“
Ahirzamanda, bir erkek kırk kadına nezaret edecek”
[29] Üstad, bu hadisin izahı sadedinde, “
O ahirzamanda, bazı yerlerde, nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği bu hadisin rivayetinden anlaşılıyor.”
[30] demektedir.
“
Fitne-i ahirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz!”
[31] Üstad, bu fitnenin dehşetinden bahsederken, “
Bir gün sokağa bakarken, o fitnenin tesirli bir numunesini hissettim. Gençlere çok acıdım; ‘Bu biçareler, kendilerini bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar’ dedim.”
[32] Yine,tesettürsüzlüğün Ahirzaman fitnesindeki vahim neticelerinden bahsederken, “
Mesmuatıma göre, merkez ve payitaht-ı hükümette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayâsız yüzlerine bir şamar vuruyor!”
[33] diyerek, bu fitnen 30’lu yıllardaki boyutuna dikkat çekiyor.
“Ahirzaman fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadisin rivayetinden anlaşılıyor.”
[34] Üstad bu hadisi izah ederken, “
Bu zamanda zındıka dalâleti, İslâmiyet’e karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin plânıyla,şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi açık bacak kadınlar ve yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak, çokların nesiflerini birden esir edip kalb ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar.” demektedir.
[35]
4-Günahların Tekessür Etmesi Fitnesi:
“
Ahirzamanda bir şahsın hatiat ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır.”
[36] Bediüzzaman Hazretleri bu hadisi izah ederken, bunun “
müteaddit vücuhu” olduğunu söyler; akabinde, numune olarak “
radyo”yu gösterir; şöyle der: “
Bir tek adam, bir tek kelime ile (radyo vasıtasıyla) bir milyon kebairi işler. Ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günahlara sokar.”
[37] (Tv, gazeteler, sanal âlem, sokaklar, konferans ve paneller buna kıyas edilebilir.)
5-İsrafın Artacağı Fitnesi:
“
Ahirzaman’ın eşhas-ı mühimmesinden olan Süfyan, (bir su içecek), eli delinecek” ve “
İsraf eden, ona esir olur, onun damına düşer.”
[38] Bediüzzaman Hazretleri, bu hadisi tefsir ederken, “s
efahet ve lehviyat” uğruna irtikâp edilen israfa dikkat çeker ve iddiasını, “
Filan adamın eli deliktir”(yani çok müsriftir) atasözüyle teyid eder. Bu meyanda, İslam Deccalinin, “
şiddetli hırs ve tamaı” uyandırarak, insanları bu zaif damardan kendine musahhar ettiğini söyler. Örnek olarak da, “
Süfyan’ın, on beş sene zarfında, on beş milyonluk fakir milletten toplattırdığı on yedi milyon lirayı hırs ve tama ile boğazına akıttırması”nı gösterir. Zira Süfyan, bir çeşit su olan rakıya müptela olur; karnı su tulumuna döner; yakalandığı hastalığın tedavisi için de zulüm ve hile ile topladığı milyonları ecnebi doktorların boğazına akıttırır.
[39]
6-Açlık ve Derd-i Maişet Fitnesi:
“
Bu âhirzaman fitnesinde açlık, ehemmiyetli bir rol oynayacak.Onunla ehl-i dalalet, biçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak!” diye rivayetlerden anlaşılıyor.”
[40] Üstad,İkinci Cihan Harbi sırasında yaşanan açlık, kıtlık ve katliamlardan dolayı, bu savaş için, “
Âhirzamanın en büyük bir hasaret-i insaniyesi” ifadesini kullanmıştır
[41]. Yaşanan açlık ve kıtlığa sebep olarak da “
şükürsüzlük” ve “
küfran-ı nimet”i zikreden Üstad, ehl-i dalaletin, bu yolla ehl-i imanı aslî vazifelerinden alıkoyarak “
dilenciliğe”, “
hırsızlığa” ve “
anarşiliğe” zemin hazırlamağa çalıştıklarına dikkat çeker
[42]; bu tuzaklarına mukabil alınacak tedbirleri sıralar.
7-Deccal ve Süfyan Fitnesi:
“
Halk-ı Âdem’den (as) tâ kıyâmete kadar, âlem-i insaniyyet arasında, deccâl hâdisesinden daha büyük bir umur,mes'ele yoktur[43].” Bediüzzaman Hazretleri, Ahirzaman’ın iki dinsiz cereyanından bahsederken, “Birisi: Nifak perdesi altında Risalet-i Ahmediyeyi(asm) inkâr edecek Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, Şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır.” demektedir. Diğeri için, ulûhiyeti inkâr eden “Tabiiyyun, maddiyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı Nemrudane” olduğunu ve bu akımın başına geçecek kişinin ise, Deccal olduğunu ifade eder.[44] İmam-ı Ali(ra), İslâm Deccali için, “Onların Deccalı Süfyan’dır; İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Büyük deccalı ise ayrıdır.” demektedir.[45]
“
O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’an’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” Bu mealdeki rivayet, Üstad’ı Ankara hükümetiyle teşrik-i mesaiden alıkor; kendisine tevdi edilmek istenen
meb’usluk,
Darü’l-Hikmeti’l- İslâmiye azalığı, Diyanet azalığı ve
Vilayat-ı Şarkiye vaiz-i umumiliği tekliflerini reddeder.
[46]
"
Âhirzamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar,alnında ‘Hâzâ kâfirun’ yazılmış bulunur."
[47]Bediüzzaman Hazretleri, bu hadisteki şahsın
İslâm Deccalı Süfyan olduğunu ve alnındaki yazıdan maksat da başına geçirdiği ve herkese de zorla giydirmeye çalıştığı
Frenk Serpuşu(şapka) olduğunu söyler.
[48] Yine aynı mevzuda,
Zenbilli Ali Efendi’nin fetvasına başvurur, “
Şapkayı şaka ile dahi olsa, başa koymağa hiç bir cevaz yok” sözünü nakleder. Ancak zorbalıkla giydirtilen kimselerin, bundan mesul olamayacaklarını, “
Şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek, fakat baştaki iman, o şapkayı da secdeye getirecek; inşaallah Müslüman edecek” sözleriyle bir
rah-ı necata(ruhsata) dikkat çektirir.
[49]
“
Ahirzamanda,Deccal gibi bir kısım şahıslar, ulûhiyet dava edecekler ve kendilerine secde ettirecekler.”
[50] Bediüzzaman bu Peygamberî ihbarı iki deccale tatbik eder ve “
Tabiiyyun ve maddiyyun mezhebinin başına geçen o eşhas, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevi rububiyet tahayyül ederler ve raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine ubudiyetkârane serfüru ettirirler, başlarını rükûa getirirler” diyerek te’vil ve tefsir eder.
[51]
8-Ye’cüc ve Me’cüc, Dabbetü’l-Arz Fitnesi:
Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde müştereken geçen Ye’cüc-Me’cüc ve Dabbetü’l-Arz, Ahirzaman alametlerinden ikisidir. Kehf Suresinde, “
Ey Zulkarneyn, Ye’cüc-Me’cüc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen için sana vergi verelim mi?”
[52] ve müteakip 4 ayet bu iki taifeden bahsederken,
Neml Suresi’nde, “
O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.”
[53] ayetiyle Dabbe’ye işaret edilmektedir.
Bediüzzaman Hazretleri, bu iki taife için, “
Ye'cüc ve Me'cüc, ehl-i garet ve fesad ve ehl-i hadaret ve medeniyete ecel-i kaza hükmünde iki taife-i mahlukullahtır.”
[54] demektedir. Aynı taifeler için, “
Kıyamete yakın yine ‘anarşistlik’ gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zir-ü zeber edecekler...”
[55] diyerek mahiyetleri hakkında bilgi vermektedir. Değişik risalelerde, “
Ahirzamanda gelecek Ye'cüc ve Me'cücün komitesi, anarşistler olduğuna Kur'an işaret ediyor.”
[56] diyerek anarşizm akımına dikkat çekiyor. Gerekçesinde ise, “
Çünkü anarşi, hiç bir hakkı tanımaz, insaniyet seciyelerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir.”
[57] demektedir.
Üstad, anarşiyi, sadece silahlı terör olarak değil, “
Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müthiş olarak, ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik”in “
fesad ve ifsad”ı şeklinde de değerlendirerek daha tehlikeli bir boyutuna dikkat çekmektedir.
[58]
Kur’an’da geçen “
Dabbetü’l-Arz” ise;Üstad’ın tefsirine göre, tıpkı
Kavm-i Fir’avn’e musallat edilen “
çekirge” ve
Kavm-i Ebrehe’ye musallat edilen “
ebabiller” gibi,
Dabbetü’l-Arz da, “
Süfyan ve Decallerin fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana; Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliğiyle fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallât olacak, zîr ü zeber edecek.”
[59] Devamında ise, “
Allahu a’lem, o dabbe bir nev’dir. Çünkü gayet büyük büyük bir tek şahıs olsa, herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki, ﺍﻻﺩﺍﺒﺔﺍﻻﺭﺽﺗﺄﻛﻝﻣﻧﺳﺎﺗﻪ[60] ayetinin işaretiyle, o hayvan, dabbetü’l-arz denilen ağaç kurtlarıdır ki, insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde tırnağına kadar yerleşecek.” der ve Mü’minlerin, “
iman bereketiyle; sefahet ve sû-i istimalâttan tecennüpleriyle”
Dabbetü’l-Arz’dan kurulacaklarına işaret etmektedir.
[61]
Ye’cüc ve Me’cüc fitnesi gibi,
Dabbetü’l-Arz da Kur’an’ın geleceğe dair ihbar ettiği hadiselerdendir; tıpkı “
Gulibetu’r-Rum”
[62] ayetinde
Mecusi Farsların Rumlara yenileceğini haber vermesi gibi...
9-Ahirzaman’da Müjdelenen Taife:
“
Ümmetimden bir taife, kıyamet kopuncaya kadar, hakkı tutmakta sebat edecektir.”
[63] Bediüzzaman Hazretleri, bu hadisi tefsir sadedinde,
ﻭﺍﻟﻌﻟﻡﻋﻧﺩﺍﻟﻟﻪ ve
ﻻﻳﻌﻟﻡﺍﻟﻐﻳﺏﺍﻻﺍﻟﻟﻪ kayıtlarıyla “
Risaletü’n-Nur şakirtlerinin taifesi, Âhirzaman’da o taife-i kübra-i azamın ahirlerinde bir hizb-i makbul olacağına işaret eder”
[64] diyerek Nur Talebelerinin misyon ve konumları hakkında önemli bir ipucu vermektedir.
Cenab-ı Hak, bizleri o müjdelenen taifenin fertlerinden eylesin. Âmin...
Yunus İPEK
19.10.2025
[1] Bkz. El-A’raf, 187; El-Lokman, 34; En- Neml, 65
[2] El-Bakara, 102
[3] El-Enfal, 39
[4] Âl-i İmran, 7, El-Bakara, 21
[5] El-Maide, 41
[6] El-Zariyat, 14
[7] Buhari, Rikâk, 39; Müslim, Fiten, 132-139
[8] Bkz. El-Ahzab, 40; Tirmizi, Menakıb, 8
[9] Buharî, Fiten, 4
[10] Buharî, İlim, 24
[11] El-Cin, 27
[12] El-Bakara, 30
[13] İşaratü’l-İ’caz,
[14] Mektubat, s. 74
[15] Ebu Davud, Sünnet, 1; Mektubat, s. 144
[16] Tirmizi, Fiten, 48; Mektubat, s. 140
[17] Müsned, 3/367; el-Hâkim, Müstedrek, 4/529-530; Mektubat, s. 309
[18] Ebu Davud, Melahim, 5/4297; bkz. Sözler, s. 495; Şualar, s. 538
[19] Şualar, s. 582
[20] Şualar, s. 583
[21] Şualar, s. 734
[22] El-Cuma, 5. Meali: “...Sırtına kitap yüklenmiş merkep gibi”
[23] Sırr-ı İnna A’tayna
[24] Darimî, Fedailü’l-Kur’an, 4; Kastamonu Lahikası, s. 77
[25] Bkz. Kastamonu Lahikası, s. 77
[26] İmam-ı Ali, Ercüze Kasidesi; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 166
[27] Bkz. Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 170
[28] Bkz. Mektubat, s. 533-534, 579, 583, 590
[29] Tirmizi, Fiten, 34; Şualar, s. 584
[30] Lem’alar, s. 283
[31] Suyutî, el-fethu’l-Kebir, 1/315, 2/185; Şualar, s. 582
[32] İman ve Küfür Muvazeneleri, s. 185
[33] Lem’alar, s. 280
[34] İbn-i Mace, Fiten, 19; Lem’alar, s. 283; Kastamonu Lahikası, s. 255
[35] Lem’alar, s. 283
[36] İbn-i Mace, Fiten, 12
[37] Bkz. Kastamonu Lahikası, s. 258
[38] Şualar, s. 580
[39] Bkz. Şualar, s. 580’deki haşiye
[40] İbn-i Mace, Fiten, 33
[41] Bkz. Şualar, s. 403
[42] Kastamonu Lahikası, s. 256-257
[43] Bkz. Tefekkürname, 33 Hadis-i Şerif
[44] Bkz. Mektubat, s. 79-80
[45] Suyutî, el-Havî li’l-Fetava, s/223; Şualar, s. 583
[46] Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 147
[47] Müslim, Fiten, 101, 103; Tirmizi, Fiten, 62; Şualar, s. 580
[48] (Bkz. Şualar, s. 581
[49] Bkz. Şualar, s. 458, 580
[50] El-Hâkim, Müstedrek, 4/508; Müsned, 4/20; Şualar, s. 581
[51] Bkz. Şualar, s. 582
[52] El-Kehf, 94
[53] En-Neml, 82
[54] Muhakemat, s. 59
[55] Sözler, s. 418
[56] Emirdağ Lahikası, s. 482; Tarihçe-i Hayat, s. 653
[57] Emirdağ Lahikası, s. 482
[58] Bkz. Kastamonu Lahikası, s. 119
[59] Şualar, s. 590
[60] El-Sebe, 14. Yani, “
Ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu”
[61] Bkz. Şualar, s. 591
[62] Rum Suresi, 2
[63] Buharî, İ’tisam, 10; Müslim, İman, 247; Kastamonu Lahikası, s. 263
[64] Kastamonu Lahikası, s. 264
Yorum Yap