Bediüzzaman’ın “İnsanda kaderin sikkesi lisandır” sözü neyi ifade etmektedir ve bu sözle verilmek istenen mesaj nedir?

🕒 30.10.2025 20:17 👁️ 100 görüntülenme ❤️ 5 beğeni

Bediüzzaman’ın “İnsanda kaderin sikkesi lisandır” sözü neyi ifade etmektedir ve bu sözle verilmek istenen mesaj nedir?
Bediüzzaman’ın “İnsanda kaderin sikkesi lisandır” sözü neyi ifade etmektedir ve bu sözle verilmek istenen mesaj nedir?

Bediüzzaman’ın “İnsanda kaderin sikkesi lisandır”[1] sözü neyi ifade etmektedir ve bu sözle verilmek istenen mesaj nedir?
   Dil, insanı diğer varlıklardan ayıran en temel özelliktir. Yani insanın kaderindeki en belirleyici ve ayırt edici unsur dildir. Dil sadece bir iletişim aracı değil; düşüncenin inşası, kültürün aktarımı ve inancın ifadesinde de vazgeçilmez bir işleve sahiptir. Bediüzzaman’ın “İnsanda kaderin sikkesi lisandır” ifadesi, dilin yalnızca dünyevî bir araç olmadığını; aynı zamanda ilahî takdirin insandaki en belirgin işaretlerinden biri olduğunu ortaya koyar. Dil, insanın yaratılışındaki hikmetin ve ilahî sanatın açık bir göstergesidir. Bir bireyi topluma, bir toplumu tarihe bağlayan en güçlü bağdır. Tarih, kültür, inanç, düşünce, sanat ve edebiyat dil yoluyla taşınır; bu nedenle insanlık ve medeniyet ancak dille mümkün olabilir.
   Dil, insanın varoluşunun sadece bir aracı değil, özünün en belirgin yansımasıdır. Bu hususu Bediüzzaman şöyle ifade eder: “İnsaniyetin sureti ise sahife-i lisanda nakş-ı beyan tersim ediyor.”[2] Yani insanlık görüntüsü, dilin sayfasına işlenen anlamlarla şekillenir. Lisan-ı maderzad, yani doğuştan gelen lisan, kelimelerle sınırlı kalmayıp, zihne anlamlar aracılığıyla nakşedilir ve kalıcı izler bırakır. Bu anlam dünyası, “nakşun ale’l-hacer” misali taş üzerindeki kalıcı bir oymadır; böylece insanın sahip olduğu dil, kaderinin ve kimliğinin tabii ve baki bir mührü haline gelir. Bu anlayış, dilin sadece dünyevî bir vasıta olmadığını, insan ile Rabb’i arasında kurulmuş derin ve ilahî bir bağ olduğunu gösterir.
   Kur’an-ı Kerîm’de geçen “Ona beyanı öğretti”[3] ayeti, dilin insanın yaratılışına yerleştirilmiş ilahî bir özellik olduğunu açıkça gösterir. İnsan, dili kendi çabasıyla değil, bu yeteneğe uygun bir fıtratla yaratıldığı için öğrenebilir. Dil sayesinde insan hakikati arar, ibadet eder, dua eder, ilim öğrenir ve aktarır. Tüm bu faaliyetler, Allah’ın insana verdiği "beyan" kabiliyetiyle mümkün olur. Ayrıca dil, kul ile Rabbi arasında kurulan en mahrem bağı da ifade eder. Dua, zikir, istiğfar ve hamd hep lisanla gerçekleşir. Bu yönüyle lisan, sadece dünyevî değil, manevî varoluşun da temelidir. ”Bu bakımdan dil, Allah’tan gelen ve kaderimize işlenmiş bir nimettir. “Sikke” kelimesi, mülkiyeti ve aidiyeti gösteren ilahî bir mühür anlamında kullanılır; bir sanat eserinin üzerindeki imza gibidir. Bu bağlamda lisan, hem yaratılışın hem de kaderin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda, insanın Yaratıcısına ait olduğunu hatırlatan bir mühür olarak da değerlendirilmelidir.
   İnsana verilen her nimet gibi lisan da bir emanettir. Emanet, hem sorumluluk hem de korunması gereken bir değer taşır. Ana dili korumak yalnızca kültürel bir tutum değil, aynı zamanda şükürdür; yani Allah’ın verdiği nimeti tanıma ve onu muhafaza etme bilincidir. Bu anlamda bireyin ya da toplumun diline sahip çıkması, kendi kaderine ve o kaderi tayin eden kudrete sahip çıkması anlamına gelir. Bu da insanlık onurunun, kulluğun ve özgürlüğün temel taşlarından biridir.
   Bediüzzaman’ın “İnsanda kaderin sikkesi lisandır” sözü, dilin insanın varoluşundaki yerini derin bir şekilde vurgular. Bu anlayışa göre lisan, insanın kaderinde ilahî bir mühürdür. Onu bastırmak, silmek ya da yasaklamak sadece bir hakkın değil, ilahî bir hakikatin bastırılması anlamına gelir. Bu nedenle dili korumak; insan onurunu, fıtratı, kültürü ve en nihayetinde Allah’ın takdirini korumaktır.
 
   Her insan ve toplum, kendi diline sahip çıkarak sadece kültürel bir mirasa değil, aynı zamanda Rabbi’nin kaderde ona verdiği mühre de sahip çıkmış olur. Lisan, Allah’ın doğrudan ihsan ettiği ve insan fıtratına yerleştirdiği bir özelliktir. Bu nedenle onun bastırılması veya yasaklanması, yalnızca sosyo-politik bir mesele değil, aynı zamanda Allah’tan gelen bir nimetin inkârı anlamını taşır. Ana dilin yasaklanması, bir topluluğun sadece iletişim aracını değil, Allah’ın verdiği bir nimeti kullanma hakkını da elinden almak demektir. Bu durum, sadece kültürel bir yok sayma değil; yaratılışa ve ilahî iradeye karşı daha derin bir karşı duruş anlamına gelir.
   Özetle: “İnsanda kaderin sikkesi lisandır” sözü, dilin hem bireysel hem toplumsal kaderde ilahî bir ihsan olduğunu bildirir. Bu ihsanın korunması, sadece kültürel bir sorumluluk değil; aynı zamanda bir emanet bilinci ve kulluk görevidir. Bu sebeple özellikle ana dilin yasaklanması, Allah’ın insana verdiği doğal bir nimetin bastırılması; ilahî kaderdeki mührün silinmeye çalışılması ve dolaylı olarak Allah’ın takdirine karşı gelinmesi gibi derin bir anlam taşır.
   Temennimiz odur ki; hiçbir insan, Allah’ın ona lütfettiği dili konuşmaktan mahrum bırakılmasın. Her birey, kendi lisanıyla düşünebilsin, hissedebilsin, eğitimini görebilsin. Her toplum, dilini özgürce yaşatabildiği bir iklime kavuşsun. Ana dillerin bastırılmadığı, yasaklanmadığı, bilakis korunup kollandığı bir dünya inşa edilebilsin. Çünkü bir dili yaşatmak, sadece kelimeleri değil; bir kaderi, bir hafızayı, bir medeniyeti yaşatmak demektir. Bu bilinçle atılacak her adım, insana ve onun Yaratıcısına duyulan saygının bir tezahürü olacaktır.

Abdulkadir KURŞUN
       30.10.2025
 
[1] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 191.s, https://zehra.com.tr
[2] B.S.N. Zehra Yayıncılık, İçtimai Dersler, 191.s, https://zehra.com.tr
[3] Rahman Süresi, 4.
 
Paylaş:

Yorum Yap

💬 Yorumlar
Henüz hiç yorum eklenmedi. İlk yorumu siz yapın!

Bu içerik faydalı oldu mu?